Fantas(an)tik ve Oğuzcan
Oğuzcan Acar Fantas(an)tik’i 2020 yılında fantastik roman sahibi genç bir yazar olarak kurmuştu. Aslında Fantas(an)tik bir keşfi imliyor. Oğuzcan’ın keşfettiği veya farkına vardığı hususlar şunlardı: Fantazyanın arkaik kökenleri olduğu ve günümüzün (en azından modernitenin) antikite ve fantazya ile bağı. Bu bağa sahip olan Fantas(an)tik, belki de onun politikayı antikiteye dayandırıp fantazya aracılığıyla açıklama teşebbüsünün ilk adımıydı. Tüm bunlarla birlikte Fantas(an)tik’in kurulduğu günlerde fantastik nitelikteki çalışmalara yer veren bazı platformlar bulunsa da bu hususu yayın politikasının merkezine almış bir derginin varlığından söz edilemezdi. Bir işin ilkini hayata geçirmek zordur ve cesaret gerektirir. Zira emsal olmaması ve ilk etapta ekip toplayıp yazı derlemek hayli güçtür. Bu noktada Oğuzcan’ın girişimciliği ve liderliği kendini gösteriyor. Bir ekip kurup dergiyi sürdürerek “sevgili kâri” şeklinde seslendiği kitlesini oluşturabildiği için bugün bu satırları kaleme alabiliyoruz.
O, bu hedefler doğrultusunda elinden gelenin tamamını ortaya koydu. Genç bir girişimci olarak yüce ereğine giden yolun temelini attı. Bu sayede Fantas(an)tik, onun istediği gibi, bir sonraki faza geçebildi: “Fantas(an)tik Web”. Bunun yalnızca “yeni bir başlangıç” olduğunu ifade etmek hatalı olmayacaktır. Oğuzcan genel olarak sanat ve akademi, detaylandırılacak olursa edebiyat, folklor, sinema, neşriyat, siyaset bilimi ve feminizm gibi alanlarda ortaya koyduğu çalışmalarla ve tanıştırdığı insanlarla yüce ereklerine giden yolun temellerini atmıştı. Bu temel ve hedefler ondan devralmak zorunda kaldığımız mirası teşkil ediyor.
Onun Fantas(an)tik vasıtasıyla gerçekleştirmek için çabaladığı yüce erekleri vardı. Bunları fantastik-mitolojik bir kitle oluşturmak, yaratıcı hatta garip düşünceleri teşvik etmek, bu alanda eli kalem tutan kimselere yayın olanağı sağlamak ve tüm bunları gelecekte kurumsallaştırmak şeklinde sıralamak olanaklıdır. Belki de Fantas(an)tik bir yayınevi ve sivil toplum kuruluşuna dönüşecekti. Kim bilir, belki bunların gerçekleşmesi çok uzak değildir. Bunları onun adına gerçekleştirmek yerine onun yanında mücadele ederek mümkün kılmayı dilerdim.
Onun hedeflediklerinden birisi de gönlünde büyük yer tutan ve zihninin bir tarafını daima meşgul eden (belki orada olmayı arzuladığı) Narnia’yı akademik olarak incelemek ve geniş kitlelere tanıtmaktı. Bunun ona kayda değer hiçbir faydası olmaz, yalnızca manevi bir tatmin sağlardı. Oğuzcan -bugün birçok kimseye uzak gelen- günümüzün maddi-ekonomik değerlerine inanmayan idealist birisiydi. Bu açıdan, eski dünyanın değerlerini göğsünde taşırdı. O bir “Eski Narnialı” idi.
Clive Staples Lewis ve Oğuzcan
Clive Staples Lewis, 1898 – 1963 yılları arasında ömür sürmüş İrlandalı yazar ve akademisyendir. Ona şöhret kazandıran husus ise, başta dünya çapında 85 milyondan fazla satmış olan Aslan, Cadı ve Dolap olmak üzere, Narnia Günlükleri (The Chronicles of Narnia) serisidir. O ilahiyat ve edebiyat üzerine önemli eserler vermiş büyük bir yazardır.
Oğuzcan, Lewis’in Türkçeye tercüme edilmiş tüm eserlerini edinip okumuştu. Bunun yanı sıra dilimize aktarılmamış diğer eserlerinin ekserisine, bilhassa mektuplarına, hakimdi. Bir internet sitesi için Narnia Günlükleri (The Chronicles of Narnia) alıntılarından oluşan bir seçki hazırlamış ve Fantas(an)tik’in sekizinci sayısında ona dair bir kronoloji çalışmasına imza atmıştı. Lewis ve Narnia onun için özeldi. Bununla birlikte yazar olarak Lewis ve Oğuzcan’ın benzer yanları bulunuyor. Bunun ilk izlerini Tamu Kapısı Anıları ve Narnia Günlükleri (The Chronicles of Narnia) arasındaki benzerliklerde görmek mümkündür. Zira her iki eserde de “çocuksu” bir heyecan, kurtarma teması, yer yer mizahi anlatımlar ve yazarın bazı noktalarda esere müdahil oluşu gibi “genel manada” ortak özellikler bulunur. İki yazarın eserleri arasında metinlerarası bir analiz yapmak ise başka bir çalışmanın konusudur.
C. S. Lewis, Hıristiyanlık özelinde din temasına eserlerinde sıklıkla yer vermiştir. Aynı tema onun özel hayatında da önemli bir yer teşkil etmektedir. Bununla beraber, iyilik – kötülük dikotomisi, günah ve fedakârlık gibi “insan”a dair meseleler eserlerinde kendini belli etmektedir. Bu durumda onun hayatının Oxford ve Cambridge gibi dinin entelektüel hayata sirayet ettiği türden bir atmosfere sahip şehirlerde geçmesi etkilidir. Bir diğer belirtilmesi gereken husus ise Lewis’in gençlik yıllarında inancını terk edip ateist olmasının ardından J. R. R. Tolkien’in uzun ikna çabaları sonrasında Hıristiyanlığa tekrar dönüşüdür. Bu hususlar onun daima din hakkında düşünüp yazmasına ve konuşmalar yapmasına kaynaklık etmiştir.
Oğuzcan ise Tamu Kapısı Anıları eserinde iyilik – kötülük dikotomisine yer yermiş ve 6 Şubat depremi hakkında kaleme aldığı inceleme yazısında yaşadığı devrin insanî, toplumsal ve politik bunalımlarını okuyucuyla buluşturmuştur. O, “dinî cemaatler” hakkında bir makale kaleme almış olsa da kaleme aldığı tüm eserler tarandığında dinî temalar ön plana çıkmamaktadır. Burada açıklanmak istenen onun dinden uzak olduğu değildir. Aksine, onun da Lewis kadar olmasa da din temasını kullanmasıdır. Netice itibariyle o bir siyaset bilimciydi ve alanın tabiatı gereği ilgi alanları çeşitliydi. Bununla birlikte, Oğuzcan genç bir yazardı. Onun eserlerini verdiği yaşlarda Lewis 1. Dünya Savaşı’nda gazi olmuş, “Spirits in Bondage” başlıklı eseri yayımlanmış ve J. R. R. Tolkien ile tanışmıştı. İki yazarın bunalımlı devirlerde yaşaması ve genç yaşta ilk eserlerini vermiş olmaları da ortak noktalar arasındadır. En azından bu satırları kaleme alan kişi için şüphesizdir ki Oğuzcan yaşasaydı, hem edebi hem akademik olarak, ömür sürdüğü bunalımlı devirden beslenen büyük eserler verecekti. O bizim yerli Lewis’imiz olabilirdi. Hatta öyle de!
Narnia, Derin Büyü ve Oğuzcan
Yüzlerce roman ve onlarca fantazyaya hâkim olan Oğuzcan için Narnia’nın yeri ayrıydı. Onu tanıdıkça ve özellikle biricik romanı Tamu Kapısı Anıları’nı okuyunca bu daha anlaşılır hale geliyor. Çünkü o, Lewis’ten olduğundan daha fazla Narnia Günlükleri (The Chronicles of Narnia)’nden etkilenmişti. Bu açıdan ilk olarak onun “gerçek” olana bağlılığı ile ilişki kurulabilir. Zira o, zengin ve derin bir hayal dünyasına sahip olmuşsa da her an hayatın gerçekleriyle yüzleşirdi. O, bir ayağı gerçek dünyada diğer ayağı kurgusal dünyalarda olan bir kimseydi. Onun bu özelliği ile uyumlu olacak şekilde Narnia, tam olarak hayali bir evren değildir. Narnia aynı zamanda bir “paralel evren”dir. Zira Birleşik Krallık’ta yaşayan baş kahramanlar Peter, Susan, Edmund ve Lucy büyü vasıtasıyla Narnia’ya geçiş yapabilmektedirler. Dolayısıyla hem Oğuzcan hem Narnia için gerçeklik ve fantazya bir aradadır. Bu durum onun için Narnia’nın neden özel olduğunu açıklayabilir.
Derin Büyü kavramı ise C. S. Lewis yazınındaki “Deeper Magic” kavramının dilimize aktarılmış halidir. Derin Büyü, Narnia evreni için zamanın başlangıcından önce yaratıcı (Denizlerin Ötesindeki İmparator) tarafından belirlenmiş bir çeşit doğa yasasıdır. Romandaki karakterler bunun bir tecellisini Taş Masa’ya kazınmış halde bulur. Esasen evrenin temellerine ve tarih öncesi devirlerine referans veren bu kavram Oğuzcan için de önemliydi. Bunu Narnia hakkında kaleme almayı planladığı kitap çalışmasına “Derin Büyü” adını vermesinde görmek olanaklıdır. Taslağını tamamladığı veya yarım bıraktığı hakkında henüz bir bilgimiz bulunmamaktadır. Gelecekte Narnia’nın esaslarını ve derin büyüsünü izah eden epistemolojik bir telif eserin kaleme alınacağı muhakkaktır. Bu onun mirası arasındadır.
Narnia Karakterleri ve Oğuzcan
Oğuzcan’ın Narnia Günlükleri (The Chronicles of Narnia) serisi boyunca onu en fazla, serinin üçüncü cildi olan, At ve Çocuk kitabından etkilendiği kanaatindeyim. Bunun bazı nedenleri bulunuyor. Bunların ilki kitabın karakterlerine dairdir. Onu bir Narnia karakterine benzetmek istenildiğinde akla ilk gelen Aslan, Prens Caspian ve Yüksek Krallar gibi karakterler buna pek uygun görünmüyor. Zira Oğuzcan hayranlık duyulası bir insan olsa da spot ışıkları altında olmaktan hazzetmezdi. Bu açıdan bir değerlendirme yapılınca onun Narnia evrenindeki yansımasının “Güney Sınırlarındaki Münzevi” karakteri olduğunu ifade etmek hatalı olmayacaktır. Bu görüşümü onunla paylaştığımda çok da şaşırmamıştı. Münzevi karakteri Narnia evreninin Calormen ve Archenland toprakları arasında sınır bölgesinde yaşayan bilge bir kimsedir. Onun bilgeliği, görüsü, derinliği, olgunluğu ve yaşadığı dünyanın karmaşasından uzakta oluşu bana hep Oğuzcan’ı hatırlatırdı. Zira Oğuzcan’ın tavsiyeleri, olgunluğu, bilgeliği ve huzurdan uzak mecburiyetten sürdürdüğü münzevi bir yaşamı olması böyle düşündürmüştü. Onun hasletlerine ve özgeçmişine sahip herhangi birisi bunu kibirli ve kötücül bir hale dönüştürürdü ve hatta şova dökerdi. Ancak Oğuzcan mütevazı ve münzevi bir bilgeydi. Narnia kahramanlarında okunabilen hasletlerden birisi de karşılaşılan zorlukların hiçbirinin onların cesaretini kırmamasıdır. Oğuzcan’ın tüm hayatının bu şekilde geçmesinin bu seri ile kurduğu bağı kuvvetlendirdiği şüphesizdir. Oğuzcan da Narnia kahramanları gibi zorluklarla karşılaştığında yolundan dönmezdi. Hiçbir zorluk karşısında pes etmeyip dört kolla kitaplarına ve kalemine sarılması bundan ötürüdür. Öte yandan bir roman olarak At ve Çocuk bir çocuğun heyecanlı yolculuğunu ve mücadelesini görece tanıdık “oryantal” motiflerle anlatarak Tamu Kapısı Anıları’nı uzaktan ve dolaylı olarak etkilemiştir. Onun Lewis’ten ilham alışının merkezini bu husus oluşturuyor olabilir.
Sonuç Yerine
Son sözcükleri toparlamak gerekirse, Oğuzcan’ın onlarca eserler verdiği geniş yelpazede bir uğrak noktasını da Narnia oluşturmaktadır. Narnia Günlükleri (The Chronicles of Narnia) ve C. S. Lewis onun hem düşünce yapısını hem de edebi tahayyülünü etkilemiştir. Bunun yansımalarını onun karakterinde, hayat hikayesinde ve biricik romanında bulabilmek olanaklıdır. Bu yazının daha uzun ve detaylı hâlini yıllar sonra ve Oğuzcan hayattayken onun “Derin Büyü” eserini yayınlamasının şerefine bir takdim ve analiz yazısı olarak kaleme almayı dilerdim. Onun attığı temel üzerine “fantas(an)tik” nitelikte bir külliyat inşa etmek ve mirasını hakkıyla devralabilmek adına yılmaz bir çaba sergilemenin boyun borcu olduğunun bilincindeyim. Okuyucular üzülmesin! Fantas(an)tik Web ve Oğuzcan’a dair birçok çalışma “sevgili kâri” ile buluşacaktır.
Aralık 2023 – Birmingham