En Çok Okunanlar

Benzer Başlıklar

Bir Eflatun Mektup

Sana bu mektubu sabah saat altı on sekizde “Apocalypse” dinlerken yazıyorum. Üzerimdeki mahmurluk kokusu bütün eve sindi. Kedi bile nasibini fazlasıyla aldı. Kıvrıldığı yerde saatlerdir uyuyor. Nefes alıp verdiğinden emin olmak için tozpembe burnunu kontrol ediyorum. Göçmediğine kanaat getirince de kokumu alıp uzaklaşıyorum yanından. Cam kenarında dedikodu yapan kaktüse gözüm takılıyor. Kahverengiye çalan dikenleriyle tam dört yıl sonra yavru veren büzüşük kaktüse. “Kökleri sağlam.” demiştin. “Toprağa tutunmuş.” Benim köklerim de sağlam mı?

Bu kupkuru evi nefes alan bir yer hâline getirdiğimiz günleri hatırlıyorum. İlkten mutfağı yerleştirip çay koymuştuk hemen. “Burada yaşayan birileri var” demekti çaydanlığın fokurtusu. Kendini evinde hissettiğin için mutluydum. Neticede aynı bahçenin çiçekleriydik biz. Bazen dikenli bazen susuz ama hep bir.

Hayatla tavsayan ilişkimi düzeltme konusunda girişimlerim oldu. Fakat düşsel dünyalardan kopmadım. Gerçeklerle olan kayıtlı-kayıtsız hâlim de kimseyi sarmadı. Ben yüzleştim kendimle lâkin hayat her defasında yüzsüzleşti. Karıncaları ezmemek için yere bakarak yürüyen ve ayakları durmadan birbirine dolaşan bir çocuktum. Belki de kendim sandığım kişiden farklı biriydim. Bilmiyorum. Çocuk hafızama ait anlar o kadar az ki. Hatırladığım tek bir soru var: Yuvarlandığım yerden kalkabilecek miyim?

Yıllar geçse bile değişen pek bir şeyin olmadığını görüyorum. Hayatla olan umutsuz bir kavga benimki. Tanıdıklarla karşılaşmamak için gösterdiğim gayreti hayata karşı gösterememenin verdiği tedirginlik. Beni anlamıyorsan bile anlıyor gibi yap lütfen! En çok buna ihtiyacım var. Esirgeme benden şefkatini. Hem merhametli bir çocuktum ben bu hâllerim yanıltmasın seni. Herkes kadar suçlarım vardır elbet. Ama büyük suçlar işlemedim inan. En büyük suç “hırsızlık” diyorlar. Hayatı çalınmış bir insanın faili nasıl cezalandırılır? Haydutlar ne zaman el çeker yakamdan? Susuyorsun. Bazı sorular karşılığını bulamıyor işte. Bazı duygular da öyle.

Dile dökemediğim her şey ruhumu kanırtıyor. Bedenime yük oluyor ruhum. Hissizleşiyorum. Yağmur pis pis yağıyor. Gece bütün kokuların üstüne toprak çekiyor. Kedi geriniyor, kaktüs dedikodudan yorgun düşüyor, ben bırakıyorum köklerimle cebelleşmeyi. Tek yoldaşımız olan kitaplar, şiirler kalıyor geriye. Masa lambamı yakıp yüz yirmi yedinci sayfayı açıyorum.

 

“bütün derinlikler sığ

sözcüklerin hepsi iğreti

 

değişen bir şey yok hiç

ölüm hariç.

 

aynı gökyüzü aynı keder.”

 

Hâlimi anlatacak başka türden sözler yok! Yaralı bir ses hepsini söylemiş. “Saçılmış bir nar gibi” toparlanması mümkün değil çoğu şeyin. Duvarlar leke leke kırmızı. Yerler de öyle. Yuvarlandığım yerden kalkamıyorum.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz