John Ronald Reuel Tolkien, denemelerinde, mektuplarında, röportajlarında ve hatta kurgusunda belirli akademik çalışma türleri hakkında olumsuz görüşler dile getirmesiyle tanınır. Bunlar arasında kaynak çalışmaları, bir hikâyenin folklor motiflerine indirgenmesi, kendi iyiliği için etimolojik yeniden inşası ve hikâyenin kendisinden öğeler kullanarak eski bir hikâye anlatıcısının dünyasını yeniden inşa etme girişimleri yer alıyordu. Bu çalışmaların ortak noktası, bir hikâyenin öğelerine bölünmesi veya analiz edilmesi ve bu öğelerin aynı zamanda bağlamlarından çıkarılmasıdır. Tolkien, edebiyata daha bütüncül bir yaklaşımı savundu. Ona göre hikâye, bir sanat eseri olarak kendi terimleriyle ele alınmalı ve bu şekilde incelenmeli ve keyif alınmalıdır. Bu çerçeve içerisinde Tolkien’i, “yeni tarihselci” yaklaşım gibi bütünleyici ve çok yönlü bir yaklaşım ile incelemenin kayda değer sonuçlar vereceği aşikârdır.
Yeni Tarihselcilik Üzerine
İnsan geçmişini incelemenin radikal bir şekilde yeni bir yolu olduğu göz önüne alındığında, yeni tarihselcilik baştan aşağıya zordur çünkü kısmen hala değişmekte, gelişmektedir ve kısmen de kültür araştırmalarına odaklanmak dışında çok az ortak noktası varmış gibi görünen çok çeşitli alanlardan yararlanmaktadır. Yeni tarihselcilik bazen sosyolojiye bazen de psikolojiye veya ekonomiye dayanıyor gibi görünür; her halükârda, yeni tarihselcilerin araştırma kapsamı hiçbir zaman tek bir çalışma alanıyla sınırlı değildir. Zira onlar verili bir kültürün tüm parçalarının birbirleri tarafından ne kadar karmaşık biçimlerde şekillendiğini ve şekillendirildiğini görürler. Bu durum ne olduğunu veya ne anlama geldiğini anlamak için herhangi bir tek yaklaşımın sağlayamayacağı kadar karmaşıktır.
En temel düzeyde, tarihçiler geleneksel olarak belirli bir zamanda ve yerde gerçekte ne olduğunu bulmakla ilgilenmişlerdir. Verdikleri anlatımın, olanların geçerli bir tasviri olduğunu kesinlikle mümkün kılan hikâyelerin gerçeklik ve doğruluğunu belirlemek için çalışmışlardır. Bunu yapmak, insanlar ve olaylar hakkındaki gerçeği görmelerine ve ifade etmelerine izin verecek şekilde eylem mahallinden uzakta, objektif bir duruş sergilemek anlamına geliyordu. Bunu yapmakta başarılı olmanın bütün bir çağın ruhunu, duygusunu yakalamak olduğu kanaatindeydiler. Bu da bir dönemin özünü; o dönemin edebiyatını, sanatını, siyasetini, sosyal davranışını ve diğerlerini anlamlandıracak dünya görüşünü bulmak anlamına geliyordu. Tarihin geniş kapsamına bakıldığında, anlatıların dünyayı olumlu bir şekilde ileriye taşıyacağı varsayılan nedensel bir sırayla birbirine bağlı olduğunu gördüler.[1]
Çoğu hâlihazırda edebiyat bilimcisi olan yeni tarihçiler, geleneksel tarihçiliğin varsayımlarına ve amaçlarına meydan okudular ve direndiler. Belirli bir zamanda ve yerde tam olarak ne olduğunun bilebileceğini reddederler. Zira algılanabilen tek şey eserler ve hikâyelerde aktarılanlardır; bu da tarihi saf, katıksız kesin gözlemler dizisi değil, bir anlatım haline getirir. Yani tarih sübjektif olarak bilinir ve kaydedilir, —genellikle güçlü bir kişi olan— kayıt yapanın kültürel bağlamıyla renklendirilir, böylece güçsüz olanların hikâyeleri anlatılmamış kalır. Tarihçi ne kadar nesnel bir okuma üretme taahhüdüne sahip olursa olsun bunu asla başaramaz çünkü kendi çıkarımlarını, deneyimlerini ve bilgisini aşamaz. Kaçınılmaz olarak, kendi sosyal ve kültürel bağlamlarına kapılan tarihçi, kendi zamanının fikir ve kurumlarının sağladığı bakış açılarından kaçamaz. Edebi analizci gibi, bir “metin” okuyan tarihçi de herhangi bir tarih açıklamasının öznelliğini pekiştirerek yorumlamaya dâhil olur. Geleneksel tarih okumalarından bu türde bir sapmaların oluşması ve bu sapmaların edebiyatı okuyuş biçimimizi değiştirmesi pek de sürpriz sayılmaz. Öyledir ki kalifiye pek çok tarihçi aslında edebiyat bilginidir. Zira bir metnin yaşamı taklit ettiği, tarihsel bağlamını yansıttığı anlayışı onların himayesinde ya ortadan kalktı ya da ciddi değişimlere uğradı. Tarihi hatta metnin tarihini edebiyatın arka planı olarak kullanan, eseri bir dönemin insanlarının ve davranışlarının bir kopyası olarak gören yaklaşımlar geride kaldı. Tarihin, metnin doğruluğunu kanıtlayacak gerçekler sunarak bir metni doğrulaması beklenmez. Aslında tarih bunu yapamaz. Sübjektif olarak aktarıldığı için, gerçekler kesin olarak bilinmez ve asla bilinemez.
Yeni Tarihselci Olarak Okumak
Yeni tarihselci okumanın efektif olmasının ardındaki temel motivasyon, fantastiğin gerçeklik ile olan birlikteliğidir. Her ne kadar bu metinlerin kendi ‘’büyülü (fantastik) gerçeklik’’ tanımlamaları olsa da fantastik, gerçekten ari değildir. Fantastik hikâyeler gerçeklikten ayrı bir tutum sergiliyor olsalar dahi önemli miktarda gerçekçilik ayrıntısı kullanır hatta gerçekliğe vurgu yapabilmek için yer yer sihirli unsurlara yer verirler. Pilgrim Ödülü sahibi, yazar ve eleştirmen Eric S. Rabkin bu durumu The Fantastic in Literature adlı eserinde şu şekilde açıklar;
Sözlük fantastik olanı ‘gerçek olmayan ya da gerçeğe dayanmayan’ olarak tanımlasa da gerçeklik, fantastik için önemlidir keza tüm varoluşunu aslında gerçekliğe borçludur… Fantastik, insan bilgisinin en temel biçimini temsil eder; Realitenin zıt kutbunu. Gerçek, şu anda ve burada hayatta kalmak için öğrendiğimiz bakış açılarının ve beklentilerinin toplamıdır. Ama ‘şu an’ ve ‘şimdi’[2] yarın olur; bir çocuk büyür, bir kültür gelişir, bir insan hayal eder. İşleyen gerçeklikte sadece evren kendisini değişmeden bırakacak bir gerçekliğe maruz kalmamıştır. İnsanın ihtişamı, gerçeklikle sınırlandırılmamış olmasıdır. İnsan fantastik dünyalarda seyahat eder.[3]
Fantastik hikâyeler, günlük hayattın işleyişinden daha farklı bir işleyişe sahip olan kurgularda —hatta bazen daha farklı evrenlerde— geçtiği için kendi gerçeklik algılarına sahiplerdir ancak bu, onların bugünün gerçekliğinden tamamen uzak oldukları anlamına gelmez. Bir edebî eser hangi tarzda olursa olsun elbet ki insanlar tarafından, insanların okuması için yazılır bundan dolayı olacaktır ki fantastik tarzdaki eserler her ne olursa olsun ayaklarını yere sağlam basmalıdır. Bu yüzden de gerçeklik kavramları değişkenlik gösterse bile gündelik gerçeklikten tamamen bağımsız olamaz. Zaten olmamalıdır da… Büyülü gerçekliğin amacı aslında gerçeklik kavramını yeniden kurgulamak değildir, hikâye örgüsünün içerisinde gerçekleşen ya da gerçekleşebilecek fantastik olguların bilinen gerçeklik kavramına uyumunu sağlamaktır.[4]
Fantastik bir eseri iyi anlamak ve içerisindeki alegoriyi gerçeklik ile bağdaştırabilmek için yeni tarihselci yaklaşım ideal bir araç olmanın yanında titizlikle işlenmelidir. Yeni tarihselci eleştirmen iki yönde çalışır; ilki kültürel bağlamını inceleyerek bir uzantıyı yaratıldığı dönemin kaygıları, sorunları, mücadeleleri, siyaseti üzerinden anlamaya çalışmaktır. Diğeri ise kültürü de edebiyatına bakarak anlamaya çalışmak… Doğrudan politik ya da ideolojik olmayan bir yapıt bile onu okuyan kültürü etkiler ve dolayısıyla o kültürden etkilenir; ikisi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve bir metni tek başına okumayı imkânsız hale getirir.
Bir yeni tarihçinin analizi, birkaç farklı ama bağlantısız olmayan araştırma hattını takip edebilir. Yazarın hayatı ve zamanları, bir eserin geçtiği coğrafya ve zaman, eserde temsil edilen çeşitli söylemler, yazarın niyet(ler)i, eserin ilk alımlanışı ve o zamandan beri eserin hangi çeşitli şekillerde karşılandığı hakkında sorular sorabilir. Bu sorgulardaki endişelerin örtüşmesi, bir konunun diğerlerini tamamladığı ve örtüştüğü iç içe geçmiş bir analiz üretecektir. Durum böyle olunca yeni tarihselci bir okuma yapan yazarın belli başlı bazı sorulara cevap vermesi gerekmektedir. Bu sorular şu şekilde sıralanabilir;
- Yazarın hayatındaki biçimlendirici deneyimler nelerdir?
- Dönemin başlıca kültürel ve tarihi olayları nelerdi ve metinle hangi bağlantılara sahip?
- Dönemin başlıca edebî ve fikrî tartışmaları nelerdir? Metinde açıkça veya dolaylı olarak bu çatışmalardan bahsediliyor mu?
- Dönemin güç kaynağı nedir?
- Yazar için hangi dinî-manevi konular önemliydi?
- Yazarın politik duruşu nasıldır?
- Yazar hangi sosyal konulara ve sorunlara önem veriyordu?
- Metin tarihin mutlaka düzenli ve olumlu bir yönde ilerlemediğini nasıl öne sürüyor?
- Yazarın hayatındaki önemli kişiler kimlerdir?
- Yazarın düşüncesini hangi metinler etkilemiştir?
- Metnin üslubu, dönemin diğer edebî metinlerinden farklı mıdır?
- Metin diğer metinleri nasıl etkiledi ve onlardan nasıl etkilendi?
Elbette metin, konuya ve konunun ele alış şekline göre bu sorular çok daha artırılabilir veya azaltılabilir. Her koşulda bu bahsi geçen sorular, pek çok konuyu en azından geniş çerçevede ele alıp metnin sınırlarını çizmek adına yeterli olacaktır.
Tolkien’e Dair
- R. R. Tolkien ve eserleri üzerine yazdığı eserler ile bilinen Amerikalı kütüphaneci ve bilim insanı Wayne G. Hammond’ın kaleme aldığı biyografi, Tolkien’e dair kayda değer pek çok şey belirtmektedir. Tam adıyla John Ronald Reuel Tolkien, 3 Ocak 1892’e Güney Afrika’nın Bloemfontein şehrinde doğan, bir çocuk kitabı olarak yazdığı Hobbit (1937) ve epik fantezi türünde yazdığı Yüzüklerin Efendisi (1954-55) kitapları ile tanınan bir yazar ve akademisyendir. Kendisi dört yaşında iken annesi ve küçük erkek kardeşiyle birlikte, Güney Afrika’da bir banka müdürü olan babası öldükten sonra İngiltere’nin Birmingham kentine yerleşti. 1900’de annesi, büyük oğlunun da dindar bir şekilde uyguladığı bir inanç olan Roma Katolikliğine geçti. 1904’te annesinin ölümü üzerine Tolkien ve kardeşi bir Katolik rahibin vesayeti altına girdiler. Dört yıl sonra Tolkien, kurgusal karakteri Lúthien Tinúviel’e ilham verecek olan bir başka yetime, Edith Bratt’a, âşık oldu ancak vasisi bunu onaylamadı. Bundan dolayı Tolkien, 21. yaş gününe kadar Edith’e onunla evlenme teklif edemedi. Bu sırada Birmingham’daki King Edward’s School’a ve Oxford’daki Exeter College’a devam etti. Birinci Dünya Savaşı sırasında silahaltına yedek subay olarak alınan Tolkien, Somme Muharebesinde yer aldı. Mütarekeden sonra kısa bir süre —o zamanki adı The New English Dictionary olan— The Oxford English Dictionary‘nin yazar kadrosunda yer aldı.
Yetişkin yaşamının büyük bölümünde, Leeds (1920–25) ve Oxford (1925–59) Üniversitelerinde Eski ve Orta İngilizcede uzmanlaşarak İngiliz dili ve edebiyatı öğretti. Genellikle akademik işlerle meşgul olan ve aynı zamanda diğer üniversiteler için de sınav görevlisi olarak görev yapan Tolkien, bazı etkili bilimsel yayınlar üretti. Özellikle Sir Gawain ve Yeşil Şövalye‘nin standart bir baskısı ve Beowulf üzerine bir dönüm noktası niteliği taşıyan dersi en ses getirenleriydi.
Tolkien özel hayatında, kendi yarattığı bir dünyada geçen, genellikle karanlık ve hüzünlü, ayrıntılı bir dizi fantastik öykü yazarak eğleniyordu. Sonunda bu “Legendarium”u, kısmen icat ettiği “elf” dillerinin var olabileceği bir ortam sağlamak için oluşturmuştu. Ancak Arda ve Orta-dünya hakkındaki hikâyeleri, mitlere ve efsanelere olan sevgisinden etkilenen hikâye anlatma arzusundan doğdu. Dört çocuğunu eğlendirmek için ise daha hafif, canlı ve genellikle esprili anlatılar tasarladı. Bu anlatıların en uzunu ve en önemlisi, yaklaşık 1930’da yazmaya başladığı ve bir ejderhanın hazinesi için maceraya katılan ve rahatlığı seven bir “hobbit” hakkındaki fantastik hikâye olan Hobbit idi. Tolkien, yaşlılığında Yüzüklerin Efendisi’nin öncülü olan Silmarillion’u tamamlayamadı. Düzenlemeyi ve yayınlamayı en küçük oğlu Christopher’a bıraktı. Daha sonra babasının makaleleri üzerinde yaptığı çalışmalar, Christopher’ın Bitmemiş Öyküler[5], Orta-Dünya’nın Tarihi 12. Cilt,[6] Yüzüklerin Efendisi serisinin pek çok aşaması ve Silmarillon’un üç büyük öyküsünden birisi olan Hurin’in Çocukları’nı (2007) üretmesinin yolunu açtı.
1-Tolkien’i etkileyen faktörler. Bu faktörler aynı zamanda kendisinin eserlerinin oluşumunda da görseldeki gibi bir yol izlemiştir.[7] [8]
Wayne G. Hammond’ın, Tolkien ile alakalı olarak anlattıklarından yola çıkıldığında, Tom Shippey ve Stuart D. Lee’nin araştırmaları sonucu oluşturulan şema, konuya özellikle yeni tarihselci bir bakış açısı ile yaklaşırken bir kılavuz niteliği taşıması açısından ziyadesiyle kayda değer bir hale geliyor.
- Dünya Savaşı, Tolkien ve Kayıp Nesil
Eğer ki konu başka bir yazarın hayatını etkileyen olaylar olsa idi daha kişisel hususlardan bahsedilebilirdi. Ancak 1892-1973 yılları arasında yaşamış olan J. R. R Tolkien’in gençliği İngiliz yazar H. G. Wells’in, daha sonrasında pek de öyle olmadığı anlaşılacak hatalı tabiri ile “tüm savaşları bitiren son savaş”a denk gelmiştir.[9] 19. yüzyılın sonlarına doğru, Avrupa ulusları arasında artan rekabet iyice belirginleşti. Almanya, 1871’de birleşerek endüstriyel bir güç haline geliyordu ve Avrupa’nın diğer ulusları, özellikle Fransa ve İngiltere, bunun kendisini tehdit ettiğini hissetti. Büyük Savaş olarak da bilinen Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da ortaya çıkan ölümcül bir küresel çatışmaydı. 1914 ile 1918 arasındaki sadece dört yılda, Birinci Dünya Savaşı modern savaş algısının çehresini değiştirerek dünya tarihinin en ölümcül çatışmalarından biri haline geldi. Kısa süre sonra çatışma dünyaya yayıldı ve Afrika, Asya, Orta Doğu ve Avustralya’daki koloniler ile müttefik ülkeleri etkiledi.
1917’de Amerika Birleşik Devletleri uzun süren müdahalesizliğinin bitişi ile beraber savaşa girdiği döneme kadar, savaşın ana sahnesinin —Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Fransa’daki Batı Cephesi— ölümcül bir çıkmaza girmesi Birinci Dünya Savaşı’nı farklı kılan unsurdu. Bu unsur, “tarafsız toprak”[10] olarak bilinen sadece kısa bir kara parçasından ayrılan paralel siperlerde savaşılmasıydı. Dışarı çıkma emri verildiğinde, askerler yalnızca makineli tüfek ateşi ve zehirli gazla yüzleşmek için düşman siperlerine saldırırdı. Siper savaşında ölü sayısı çok fazlaydı. 1916’daki Somme Muharebesi’nde İngilizler ve Fransızlar, yalnızca 125 mil kare kazanmak için 600.000 ölü veya yaralıya maruz kaldılar; Almanlar 400.000 adam kaybetti.[11] Her iki tarafta kullanılan silahların gücü, hızı ve isabetliliği açık savaşı imkânsız hale getirdiği için siper savaşı gerekliydi. Askerler bir saldırı başlatmak için siperleri terk ettiğinde, genellikle bu alandan sadece birkaç metre kazanılıyordu ve buna karşın alınan kayıpların maliyeti de çok büyüktü. Bu, 1914’ün sonundan 1918 yazına kadar süren bir çıkmaza yol açtı. Tanklar, sinir gazı[12] ve uçaklar gibi yeni silahların kullanılması bile durumu pek değiştirmedi. Zehirli gaz kullanımı ve zırhlı tanklar gibi ilerlemelere rağmen, her iki taraf da çok sayıda zayiata yol açan siper savaşında kapana kısıldı. Verdun Muharebesi ve Tolkien’in bizzat yer aldığı Birinci Somme Muharebesi gibi muharebeler, insanlık tarihinin en ölümcül savaşları arasındadır.[13]
Orta-dünya’nın sözde Orta Çağ ortamı açıkça yazarın Fransa’daki deneyimlerinden etkilenmiştir. Ölü Bataklıklar’ı, Somme’de veya başka bir yerde siper savaşına aşina olan herhangi birinin tanımaması imkânsızdır. Çukurlar ve havuzlar ve çamurdan görünen ölülerin korkunç yüzleri, uzun bir süre boyunca yabani otların ve otların büyümesiyle zar zor gizlenen bir korku alanı…
2-Solda, Yüzüklerin Efendisi serisinden Orta-dünya haritası. Sağda, Somme Savaşı’nın haritası.
Birinci Dünya Savaşı teknolojinin insanlığı daima iyiye ve güzele götüreceği algısını çok acımasız bir şekilde yıkmıştı. Zira bu acımasızlık kendisini insanın insanı öldürmedeki marifetini göstererek belli etmişti. Bundandır ki Tolkien, endüstrinin insanlığa hiç de iyi faydalar getirmediğini düşünmüş ve teknolojiye her zaman bir adım da olsa uzak bir mesafede durmuştur. Kendisinin bu fikirlerini eserlerinde de görmek elbet ki kaçınılmazdır; Gandalf’ın Frodo ile İmladris’te olan buluşmasında Saruman ile arasında geçenleri anlatırken kullandığı dil buna bir örnektir.
Beni alıp Orthanc’ın en tepesine, eskiden Saruman’ın yıldızları izlediği yere bıraktılar. Aşağıya, binlerce basamaktan oluşan dar bir merdivenden başka iniş yoktu; aşağıdaki vadi de çok uzakta görünüyordu. Baktığımda, bir zamanlar yeşil ve latif olan bu yerlerin artık çukurlarla ve demir ocaklarıyla dolu olduğunu gördüm. İsengard’da kurtlar ve orklar oturuyordu çünkü Saruman kendi adına, henüz Sauron’un hizmetinde değil de ona rakip olarak büyük bir kuvvet toplamaktaydı. Aşağıdaki her şeyin üzerine kara bir duman çökmüş, Orthanc’ı da çepeçevre kuşatmıştı.[14]
Benzer şekilde Ağaçsakal’ın buçukluklara Saruman’ın yapısından bahsederken söyledikleri de bu listeye eklenebilirler;
Etrafta dolanıp insanların ve elflerin meselelerine yardım etmeyi bıraktı bir süre önce – siz buna çok önceleri dersiniz; ve Angrenost’a, veya Rohanlı insanların isimlendirdikleri şekilde İsengard’a yerleşti. İlk başlarda son derece sakindi lakin şöhreti artmaya başladı… Galiba artık neyin peşinde olduğunu anlayabiliyorum. Bizzat bir güç olmak için entrikalar çeviriyor. Madenden ve çarklardan yapılmış bir zihni var; yetişen şeylere hiç ehemmiyet vermiyor, meğerki bir an için onun işine yarasınlar.[15]
Bu satırlardan hareketle bazı çıkarımlar yapılabilir. Sanayileşmenin —ve vekâleten makinelerin— yalnızca farklı insan sınıfları yaratmaya hizmet ettiğini, bazılarının her zaman yukarıda ve diğerlerinin tesadüfen aşağıda olduğunu düşünmeye başladı. Bu tabakalaşmayı kaçınılmaz olarak takip eden şeyin, bu bölünmenin ölçeğine karşılık gelen çatışma olduğuna inanıyordu: gücü olanlar onu kullanacak ve gücü olmayanlar onu isteyecekti.
Kayıp Nesil
Pek çok kişiye göre, Tolkien’in tarih, kültür ve siyasetin yanı sıra genel olarak hayata karşı -klasik anlamda- muhafazakâr bir tavrı vardı. Örneğin Tolkien’in Shire’ı betimleyişi ve anlatışına bakıldığı zaman çizdiği; kırsal, gelenekçi, -endüstriyel olmamakla birlikte- teknolojik ve otarşik bir topluluk modeli aynı zamanda kendisi tarafından idealleştirilen bir çerçeveye sahiptir. Buna mukabil, kaosa karşı meşru bir düzenin yeniden kurulması olarak yorumlanan ‘kralın dönüşü’ fikri yine Tolkien’in değişime bakış açısı ile alakalı soru işaretleri oluşturmaktadır. Her ne kadar kendisini Eski İngiltere mitine aşık bir adam, Orta Çağ nostaljisi ve onun Hristiyan çerçevesine bağlı bir kimse, Batı’nın ve değerlerinin savunucusu, kısacası geniş anlamda bir ‘muhafazakâr’ olarak tanımlamak mümkün olsa da bu, onun modernist bir yazar olarak tanımlanmasını engellemekle birlikte kendisinin ani değişime karşı mesafeli olduğunu göstermektedir. Özellikle kültürel ve geleneksel alanlarla alakalı olarak ana-akım modernist yazarlara kıyasla muhafazakâr bir tutum sergiliyor olsa da gerek düşüncelerinin ortaya çıkışının ardındaki motivasyon gerekse karşı çıkılan motifler açısından Tolkien pek tabi bir modernisttir.[16]
Tolkien dâhil modern dönem yazarlarının hayatını radikal olarak etkileyip onların edebiyatlarına şekilde veren Büyük Savaş, ortaya ilk olarak Gertrude Stein tarafından konulan bir başka kavramı çıkardı; kayıp nesil. Kayıp nesil ya da kayıp kuşak, Birinci Dünya Savaşı sırasında erken yetişkinlik dönemindeki nesildir. Kendi bağlamı içerisinde “kayıp” kavramı, savaş sonrası erken dönemde savaştan sağ kurtulanların çoğunun “kafası karışmış, başıboş dolaşan, amaçsız” ruhuna atıfta bulunur.[17] Nesil, miras aldığı değerlerin artık savaş sonrası dünyada geçerli olmaması ve üyelerine umutsuzca taşralı, materyalist ve duygusal açıdan kısır görünen bir Birleşik Devletler’den ruhani yabancılaşması nedeniyle “kaybolmuştu”. Terim, Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald, E. E. Cummings, Archibald MacLeish ve Hart Crane gibi pek çok yazarı kapsamaktadır. Her ne kadar bahsi geçen terim esasen Amerika Birleşik Devletleri kökenli olan bu yazarlar için kullanılsa da bu jenerasyonun Avrupalı versiyonu da benzer travmaları atlatmışlardır. Nitekim, Amerikalı yazarların, hayatları boyunca bünyelerine aşılanan “Amerikan Rüyası”[18] imajının yok olması onları uçuruma iten motivasyon kaybı olmuştur. Avrupalı akranlarda ise böyle bir kayıp olmamakla birlikte bu kesimin savaşı kendi topraklarında yapması da fedakârlıklarını nispeten daha kabullenilebilir kılıyordu.
Tolkien için de bu geçerliydi. Aynı dönemin koşullarına maruz kalmış ve hatta Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı mücadelelerinden birisi olan Somme Muharebesi’nde bulunmuş olması, kendisinde de bu neslin bir üyesi olması için gereken travmaları oluşturmuştur.[19] Eğer ki “Tolkien bu savaşın bir parçası olmasaydı eserleri nasıl olurdu” veyahut “bu savaş içerisinde ölseydi dünya edebiyatı bundan nasıl etkilenirdi” gibi sorular bile başlı başına birer araştırma konusu olma potansiyeli taşımaktadır. Bu neslin diğer üyelerinde de görülen savaş karşıtlığı Tolkien’in pek çok kez gösterdiği bir tavır olmakla beraber belki de kendisinin sergilediği en ağır ifade becerilerini taşımaktadır. Sam’in, Ithilien’de kolcular ile Güneyliler arasında geçen bir çatışma sırasında düşündükleri muhtemelen Tolkien’in Somme cephesinde bizzat aklında geçen şeylerden sadece birkaçıdır;
Bu Sam’in gördüğü insanın insana karşı yaptığı ilk savaştı ve bu pek hoşuna gitmedi. Ölü yüzü göremediği için memnun olmuştu. Adamın adının ne olduğunu, nereden geldiğini merak etti; gerçekten kötü bir adam olup olmadığını veya onu evinden bu kadar uzaklara ne gibi bir yalanın veya tehdidin getirdiğini merak etti; aslında barış içinde kalmayı tercih edip etmediğini de – hepsi bir şimşek gibi gelip geçti aklından.[20]
Bununla birlikte Tolkien; herhangi bir arka planı olmayan ve gerçeklikten uzak bir şekilde barışçıl söylemler içerisinde bulunan bir yazar da değildi. Savaşı daima kaçınılması gereken ya da beraberinde şan, şöhret getiren bir gerçeklik içerisinde görmüyordu sadece;
Savaş olmalı; her şeyi yok etmeye çalışan bir yıkıcıya karşı kendi canlarımızı korumalıyız; fakat ben kılıcı keskin diye, oku seri diye, savaşçıyı şanı ve şerefi var diye sevmem. Ben sadece onların savundukları şeyi severim: Númenor’lu insanların şehrini. Onu da hatırasının kadimliği için, güzelliği için ve mevcut hikmeti için sevilmesini isterim. İnsan, yaşlı ve bilge bir insanın asaletinden ne kadar korkarsa, o kadar korkmalı ondan, daha fazla değil.[21]
Faramir’in savaşla alakalı olarak sarf ettiği bu sözler, özellikle bir askerin ağzından çıktığı için çok daha vurucu bir etkiye sahiptir. Tolkien’in karakteri aracılığıyla ifade ettiği bu sözler kesinlikle savaşlara dair olan gerçeklikten uzak olmadığının da bir kanıtıdır. Bunun temel sebebi de kendisinin bizzat “ateşten ve ölümden geçmiş” olması şeklinde ifade edilebilir. Yani Tolkien asla savaşlar olmamalı demez ancak sık sık savaşın dehşetini belirtecek pek çok farklı anlatıda bulunur. Lakin savaşın ıstırapları savaşla birlikte de bitmemektedir;
‘’Istırabın var mı Frodo?’’ dedi Gandalf sessizce Frodo’nun yanında at sürerken.
‘’Evet, var,’’ dedi Frodo. ‘’Omzum. Yara ağrıyor ve karanlığın hatırası üzerime çok ağır bindi. Bugün tam bir yıl oluyor.’’
‘’Heyhat! Her zaman, tama manasıyla iyileştirilemeyen yaralar olmuştur,’’ dedi Gandalf.
‘’Korkarım benimki öyle olacak,’’ dedi Frodo. ‘’Aslında geriye dönüş diye bir şey yok. Shire’a varsam bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; çünkü ben aynı olmayacağım. Bir bıçak, zehirli bir iğne, bir diş ve uzun bir yükle yaralandım ben. Huzuru nerede bulacağım?’’
Gandalf cevap veremedi.[22]
Yavaş yavaş ayrılık vaktinin yaklaşması ile birlikte Gandalf ve Frodo’nun arasında geçen bu diyalog bazı yaraların ne şahıs ne de insanlık nezdinde hiçbir zaman tam anlamı ile iyileşmeyeceğinin de bir göstergesidir. Aynı zamanda bu soru Gandalf’ın hiçbir şekilde cevap veremediği tek sorudur.
Tolkien diğer kayıp nesil yazarları ile aynı travmalara sahip olsa da belki de onlarla arasındaki en önemli fark kendisinin tam anlamıyla “kayıp” olmamasıdır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi daha önce de bahsini geçirdiğimiz şekilde, Amerikan yaşıtları gibi bir motivasyonel kayba uğramamış olmasıdır. Fakat elbette tek neden bu değildir. Hemingway ve Fitzgerald gibi diğer yazarların yoğun bir şekilde moderniteden[23] duydukları memnuniyetsizlik hakkında yazıyor olmalarının sebebi aslında başka hiçbir şeyi sevmedikleri için “kaybolmuş” hissediyor olmalarıdır. Lakin Tolkien’in dile, antik çağa ve mite olan sevgisi, hayatına ve çalışmasına, çağdaşlarının sahip olmadığı hatta reddettiği bir anlam kazandırdı.[24] Bu yüzden onun yazılarını kalıba uydurmak güçtür. Türü farklı olduğu için değil, ruh hali farklı olduğu için. Kitapları karamsar olmaktan çok umut vericidir, asıl ayrıntı Tolkien’in diğerlerinden farklı olarak bir şeye inanmasıdır.
Hristiyan Ahlakı
Bir Roma Katoliği olan Tolkien mütedeyyin bir insandı. Bununla birlikte ‘’Hristiyanlık’’ yerine “Hristiyan Ahlakı” tanımının kullanılmasının ardındaki temel sebep, Tolkien’in Hristiyanlığa dair -veya Hristiyanlık ile eşleştirilen- ögeleri eserlerinde, ilk dönem Püriten Amerikan yazarların yaptığı gibi kör-göze-parmak şeklinde kullanmamasıdır. Eserin emel dinamikleri içerisinde bulunan iyi-kötü savaşı, alçakgönüllülüğün gurur üzerindeki zaferi ölüm ve ölümsüzlük, merhamet ve acıma, diriliş, kurtuluş, tövbe, fedakârlık, özgür irade, adalet, kardeşlik, otorite ve iyileşme gibi kavramlar ve olaylar, Hristiyan ahlak öğretisinin hem temelini hem de çatısını oluşturmaktadır.
Çocukluk Dönemi
Tolkien’in çocukluğu kendisini belki de en çok Shire Temizliği (The Scouring of the Shire) bölümünde belli etmektedir. Eser boyunca sık sık kendini gösteren doğa-endüstri çatışması bu bölümün ana temasını oluşturmuştur. Bölüm içerisinde daha sonra Saruman olduğunu anlayacakları Sharkey karakteri ve beraberinde getirdiği endüstriyel yıkım hikâyedeki karakterler üzerinde bir anlamda travmatik bir etki bırakmıştır.[25] Bu etkinin aslında kendi hayatının bir yansıması olduğunu söylemek işten bile değildir zira kendisinin doğduğu ve hayatını sürdürdüğü yerler ziyadesiyle pastoral bir yaşantıya sahiptir. Çocukluğu Warwickshire’da, Sarehole Değirmeni’nin yakınlarında geçen Tolkien daha sonraları Birmingham’da Edgbaston Rezervuarının yakınlarında yaşamıştır.[26] Bu süreç boyunca yaşadığı yerlerin zamanla endüstriyelleşmeye yenik düştüğünü gören Tolkien bu durumu 1966 yılında Kralın Dönüşü için yazdığı önsözde şöyle belirtmiştir.
İnce ve [İkinci Dünya Savaşı’ndan] çok daha eski olmasına rağmen, gerçekten de deneyimde bazı temelleri vardır. Çocukluğumda yaşadığım ülke, daha on yaşıma gelmeden, motorlu arabaların ender nesneler olduğu (hiç görmemiştim) ve insanların hâlâ banliyö demiryolları inşa ettiği günlerde perişan bir şekilde yok ediliyordu. Geçenlerde bir gazetede, uzun zaman önce bana çok önemli görünen bir zamanlar gelişen mısır değirmeninin [Sarehole Mill] havuzunun yanındaki son yıpranmışlığının bir resmini gördüm. Genç Değirmenci’nin görünüşünü hiç beğenmedim ama babası Yaşlı Değirmenci’nin siyah sakalı vardı ve adı Sandyman değildi.[27]
Filoloji ve Mitoloji
Tolkien’in ihtisas alanı karşılaştırmalı ve tarihsel dilbilim uzmanlığı ve filoloji idi. Hatta öyledir ki kendisi filolojinin eserlerinin üzerine olan etkisi ile alakalı olarak Amerikalı yayıncısı Houghton Mifflin’e “Esas olan dillerin icadıdır. Hikâyeler, tersinden çok, diller için bir dünya sağlamak için yapılmıştır. Bana göre önce bir isim gelir ve hikâye onu takip eder” şeklinde bir açıklama yapmayı uygun görmüştür.[28]
Bir Oxford akademisyeni olan Tolkien, Britanya Adaları’na göçlerinden önceki günlerde İngilizlerin kökenleri, kültürleri ve tarihleri ile ziyadesiyle ilgilenmiş ve bunun karşısında büyülenmişti. Tolkien, Zelanda’nın bir zamanlar birinci yüzyıl Roma tarihçisi Tacitus tarafından Angluslarla ilişkilendirilen doğurganlık tanrıçası Nerthus kültünün yeri olduğuna inanıyordu.[29] Yüzüklerin Efendisi’nin özünde, Tolkien gibi bilim adamları tarafından araştırılan daha sonraki (ama yine de eski) İngiliz geleneklerinin ardındaki orijinal öykülerin anlayışı vardı. Bununla birlikte Tolkien, sözlü bir kültürün hikâyelerinin ve şarkılarının anlatıldıkları dili şekillendirdiği konusunda ikna olmuştu. Bu nedenle, İngilizlerin eski hikâyelerini modern İngilizce konuşanların dilsel kimliğine bağlı olarak görüyordu. Hikâyeler unutulmuş olsaydı, gelenekler için temel bir yakınlık kalırdı ve Tolkien, bugün İngilizlerin onun eski hikâyelerini yeniden anlatımını ne ölçüde benimsediğine şaşırmazdı. Pagan olsun ya da olmasın, kendisi tüm mitlerin bir hakikat unsuru içerdiğine inanıyordu. Çünkü bunlar, Tanrı’nın insanda ifade edilen fikirleriydi.[30] Hepsi gerçek miti temsil ediyordu: İsa Mesih’in yaşamı, ölümü ve dirilişi ve İncil’de bulunan diğer hikâyeler… Bu yüzdendir ki kendisi “Mitin, folklor tarafından bilinen tutarlı sembolojiler aracılığıyla, insan varlığımızda sabit olan birikimli bilgi, deneyim ve evrensel gerçeklerin aktarımı olduğunu söyleyebiliriz.”[31] şeklinde bir açıklama ile gerek miti gerekse mitsel anlatıların sadece söylen-bilim[32] içerisinde değil de genel olarak insanın anlatı ihtiyacı ve becerisi içerisindeki yerine yönelik önemli bir atıfta bulunmuştur.
Filoloji ve mitoloji söz konusu olduğu zaman Tolkien’i en çok etkileyen eserin Cermen kahramanlık efsanesi geleneğinde Eski bir İngiliz epik şiiri olan Beowulf olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Kendisi Beowulf’un bir eser olarak önemini The Monsters and the Critics and Other Essays adlı kitabında şu şekilde ifade etmiştir;
1925’te Profesör Archibald Strong, Beowulf’u dizeye çevirdi; ama 1921’de şöyle açıklamıştı: Beowulf, Tacitus’un anlattığı gibi Germania’nın bütün bir uygarlığının resmidir. Dolayısıyla şiirin bizim için sahip olduğu temel ilgi, salt edebi bir ilgi değildir. Beowulf önemli bir tarihi belgedir.[33]
Tolkien, Eski İngiliz edebiyatı ve özellikle de epik şiir Beowulf konusunda uzman olmasından ötürü Yüzüklerin Efendisi’nde bu eserden sıkça yararlanmıştır. Örneğin, Beowulf’un yaratıklardan olan “eotenas ond ylfe ond orcnéas” yani “ettens [devler] ve elfler ve iblis-cesetler” Orta-dünya’daki bazı ırkların yaratımında fazlasıyla katkıda bulundu. Bununla birlikte bahsi geçen yaratıklar ile alakalı olarak literatürde yüzeysel bir bilgi birikimi mevcut olduğundan kendisi, bu yaratıklar ile alakalı olarak hem pek çok çıkarımda bulunmak zorunda kalmıştır hem de bir anlamda “boşlukları”, mitsel anlatıları takip ederek, kendisi doldurmuştur.
3- Orta-dünya coğrafyası ve halkları üzerinde etki etmiş klasik, Orta Çağ ve yakın tarihli kültürler.[34]
Yüzüklerin Efendisi’nde başka mitolojilerde var olan bazı yaratıklar da mevcut idi elbette; troller, goblinler, entler, kartallar, ejderhalar ve Balrog gibi. İlk olarak Balrog’un, Asgard’daki Surtr’a olan benzerliği göze batmakta. Surtr, İskandinav mitolojisinin ilk yaratıklarından birisi olan devlerdendir. Balrog gibi ateşten yaratılmıştır. İskandinav hikâyelerine göre Asgard köprüsünde Æsir ve Vanir ile savaşır. Yüzüklerin Efendisi‘nde de Balrog, Khazad-dûm köprüsü çevresinde Gandalf ile de savaşır.[35] Bir diğeri ise, ‘troll’ ve ‘goblin’ gibi çeşitli mitolojilerden gelen isimlerdir. Mitlerdeki; Trow, Böcürtler, Koboldlar ve Hobgoblinler gibi bazı canlılar ile benzerlik gösterirler. Örneğin Kobold, Cermen mitolojisinde hem yardımcı hem de yaramaz olabilen küçük, goblin benzeri bir ruhtur.[36] Bu özelliklerinin aksine goblinler çirkin ve kötü niyetlidir. Öte yandan Tolkien, trolleri de çirkin ve kötü olarak tasvir etmekle birlikte hemen hemen her mitolojide insan veya hayvan etiyle beslenen ve güneşe maruz kaldıklarında taşlaşan devasa yaratıklardan olan troller, görünüşleri ve karakteristik özellikleri olarak farklı tarif edilseler de eski hikâyelerde ve eski efsanelerde isimleriyle karşılaşmak mümkündür.
Gandalf’ın figürü ise; tek gözlü, uzun beyaz sakallı, geniş kenarlı şapkalı ve asalı yaşlı bir adam olan ve “Gezgin” olarak ifade edilen İskandinav tanrısı Odin’e dayanmaktadır. Tolkien, 1946 tarihli bir mektubunda Gandalf’ı “Odinik bir gezgin” olarak düşündüğünü yazmıştır.[37] İkinci Çağ’dan sonra Valinor’u Orta-dünya’ya bağlayan “düz yol”, Midgard ve Asgard’ı birbirine bağlayan Bifröst ile benzerlik taşımakla birlikte Legendarium genelinde de bakıldığı zaman ve Valar’ın kendisi de Asgard’ın tanrıları olan Æsir’le benzerlik taşır. Örneğin; fiziksel olarak tanrıların en güçlüsü olan Thor, Melkor’un canavarlarıyla savaşan Oromë’de ve Valar’ın en güçlüsü Tulkas’ta tecelli etmiştir. Calaquendi (Işık Elfleri) ve Moriquendi (Karanlığın Elfleri) arasındaki ayrım, İskandinav ışık elfleri ve kara elfler ayrımını yansıtır.[38]
Sonsöz
Edebiyat ile uğraşan pek çok insanın bir flanör misali ‘sözde elit’ tavırlar içerisinde olduğu ve pek çok bilgiyi aslen sadece bir ortam içerisinde kültürlü görünmek için ezberlediği bu dönem içerisine, ilgi duyulan veya araştırılan konu ile alakalı belli başlı metotları öğrenmek elzemdir. Zira bilgi ile irfanı birbirinden ayıran da budur. Durum böyle olunca bu bölümde sizlere, edebiyattaki okuma yöntemlerinden ikisine dair birtakım bilgiler verip kayda değer bir çerçeve sunduk. Buna mukabil edebiyatın ama özel olarak sosyal bilimlerin günümüz dünyasında “ofisinde puro içip anekdotlar üzerinden fikir üreten adamlar” algısının önüne geçtiğini ve doğa bilimleri kadar da kalitatif bir konuma geldiğini anlayıp ona göre hareket etmek gerektir. Bir eserin de mümkün mertebe kabul edilebilir olmasının ardındaki kıstaslar açısından da nasıl bir yöntem izlediği önemlidir. Bu iki metodun ilki her ne kadar eserin spesifik bir alanı ile alakalı kayda değer bilgiler sunsa da pek çok günümüz politik ajandasının maşası olmaya meyillidir. Medeniyeti oluşturan pek çok kavramın -belki de- gereğinden fazla sorgulanması sonucu insanların kendilerine bir referans noktası aradılar. Bunun sonucunda yazar; ahlakî-manevi değerlerin pınarı haline geldi. Herkesin kendi doğularını yarattığı bu dönemde yazarın bunu yapabilmesi mümkün olmamakla birlikte bir yazarın verebileceği en önemli ahlaki mesaj kendi eserine sadık kalmaktır. Bundan ötürü neyi nasıl yapması gerektiğini bilmek bir yazar için elzemdir.
Metot için şu söylenmelidir ki yeni tarihselcilik; edebiyatın kültür araştırmaları ile doğrudan kesiştiği noktadadır. Edebiyat hem bir girdidir hem de çıktıdır. Zira edebiyat toplumu şekillendirmesine karşın toplumla birlikte de şekillenmektedir. Savaşların, teknolojik gelişmelerin, toplumsal ve siyasal olayların, kültürün, toplumun içerisinde bulunduğu coğrafyanın ve bilumum faktörlerin hem etkisini göstermesi hem de çıktısını vermesi açısından edebiyat, bir sanat olmasının yanı sıra sosyal bir bilimdir de. Konuya anlama, anlamlandırma ve anlatma eksenine odaklanıldığı zaman şu açıkça söylenebilir ki, bir edebi eser gelişigüzel yazılmamalı ve mantık kurallarını kendi gerçeklik ekseninde olduğu sürece çiğnememelidir. Toplumun ortak paydalarına ulaşamayan bir eserin edebi elementlerinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu tartışmaya gerek dahi yoktur çünkü çıktısı olmadığı için bir sonucu da yoktur ve üzerine düşmek açıkça vakit kaybıdır. Zira tarihçilerin görevi değişmez dinamiklere sahip bir dünya anlatısını insanlara dikte etmenin tersine kesin ve katı çizgileri olmayan ve zaman içerisinde usulca değişen ve değişmeye de mecbur olan tarih sürecini saptayıp açıklamaktır. Açıklamak mevzubahis olunca; Yeni Tarihselci yaklaşım, sürekli değişen dinamikleri açıklamak mecburiyetinde olduğu için durmak bilmeyen bir gelişim sürecine dâhildir. Tam da bu yüzdendir ki iyi yazan, iyi okuyordur diyemeyiz ancak iyi okuyan kesinlikle iyi yazma potansiyeline sahiptir.
Kaynakça
Aslan, Gamze. “Ortaçağdan Günümüze ‘Modernite’: Doğuşu ve Doğası ‘Modernity’ from the Middle Ages to the Present Day: Its Origin and Nature.” Https://Dergipark.org.tr/Tr/Download/Article-File/15262, December 2011.
Burns, Marjorie. Tolkien’s Legendarium: Essays on the History of Middle-Earth. Edited by Verlyn Flieger and Carl F. Hostetter. Westport, Connecticut: Greenwood Press., 2000.
Dobbie, Ann B. Theory into Practice: An Introduction to Literary Criticism. 3rd ed. Wadsworth, Amerika Birleşik Devletleri: Cengage Learning, 2011.
Carpenter, Humphrey. The Letters of J. R. R. Tolkien. Houghton Mifflin, 1981.
Clair, G. S. “An Overview of the Northern Influences on Tolkien’s Works.” Semantic Scholar, 1995. https://www.semanticscholar.org/paper/An-Overview-of-the-Northern-Influences-on-Tolkien%27s-Clair/c413e40113593eb532a5347940349ac7ce7d0adb?p2df.
Evans, Jon. “Magic Realism: Not Fantasy. Sorry.” Tor.com, October 23, 2008. https://www.tor.com/2008/10/23/magicrealism/.
Ezard, John. “Tolkien’s Shire.” The Guardian, December 28, 1991, sec. Books. https://www.theguardian.com/books/1991/dec/28/jrrtolkien.classics.
Garth, John. The Worlds of J.R.R. Tolkien: The Places That Inspired Middle-Earth. Frances Lincoln Publishers & Princeton University Press., 2020.
Garth, John. Tolkien and the Great War: The Threshold of Middle-Earth. United States: Houghton Mifflin, 2003.
Hammond, Wayne G. “J.R.R. Tolkien | Biography, Books, & Facts.” In Encyclopædia Britannica, January 1, 2019. https://www.britannica.com/biography/J-R-R-Tolkien.
Hynes, Samuel. A War Imagined: The First World War and English Culture. Londra: The Bodley Head, 1990.
Kambury, Rachel. “War without Allegory: WWI, Tolkien, and the Lord of the Rings – World War I Centennial.” Worldwar1centennial.org, 2017. https://www.worldwar1centennial.org/index.php/articles-posts/5502-war-not-allegory-wwi-tolkien-and-the-lord-of-the-rings.html.
Lee, Stuart D. A Companion to J.R.R. Tolkien. 2014. Reprint, Amerika Birleşik Devletleri: Wiley-Blackwell, 2020.
Mortimer, Patchen. “Tolkien and Modernism.” Tolkien Studies 2, no. 1 (2005): 113–29. doi:https://doi.org/10.1353/tks.2005.0025.
Norton, Mary Beth, Fredrik Logevall, Carol Sheriff, Beth Bailey, David W. Blight, Debra Michals, and Howard P. Chudacoff. A People and a Nation: A History of the United States. 9th ed. Vol. 2. 2012. Reprint, Wadsworth-Boston/ABD: Cengage Learning, 2008.
Petty, Anne C. One Ring to Bind Them All: Tolkien’s Mythology. The University of Alabama Press., 1979.
Poe, Edgar Allan. The Philosophy of Composition. 1846. ABD: Graham’s Magazine, n.d.
Rabkin, Eric S. The Fantastic in Literature. JSTOR. Princeton University Press, 1976. https://www.jstor.org/stable/j.ctt13x1b80.
Rabkin, Eris S. The Fantastic in Literature. 1976. Reprint, Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 2015.
Rank, Mark Robert, Thomas A. Hirschl, and Kirk A. Foster. Chasing the American Dream: Understanding What Shapes Our Fortunes. Oxford University Press, 2014.
Shippey, Tom. The Road to Middle-Earth. 3rd ed. 1982. Reprint, Birleşil Krallık: Allen & Unwin, 2005.
The Editors of Encyclopedia Britannica. “Lost Generation | Definition, Members, & Origin.” In Encyclopædia Britannica, May 15, 2017. https://www.britannica.com/topic/Lost-Generation.
Tolkien, J.R.R. Yüzüklerin Efendisi: İki Kule. Translated by Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay. 8th ed. 1954. Reprint, İstanbul: Metis Yayınları, 2014.
———. Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü. Translated by Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay. 9th ed. 1954. Reprint, İstanbul: Metis Yayınları, 2015.
———. Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği. Translated by Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay. 9th ed. 1954. Reprint, İstanbul: Metis Yayınları, 2012.
Tolkien, J.R.R. The Monsters and the Critics and Other Essays. Edited by Christopher Tolkien. 11th ed. 1983. Reprint, Great Britain: Harper Collins Publishers, 2006.
———. The Silmarillion. Edited by Christopher Tolkien. 1977. Reprint, İthaki Yayınları, 2001.
United Kingdom National Archive. “First World War.” Www.nationalarchives.gov.uk, November 30, 1915. https://www.nationalarchives.gov.uk/pathways/firstworldwar/people/p_tolkien_app.htm.
Wells, H.G. The War That Will End War. 1914. Reprint, İstanbul: Karbon Kitaplar, 2020.
Wettstein, Martin. “Norse Elements in the Work of J.R.R. Tolkien.” Www.academia.edu, October 2002. https://www.academia.edu/228734/Norse_Elements_in_the_work_of_J.R.R._Tolkien.
[1] Ann B. Dobbie, Theory into Practice: An Introduction to Literary Criticism, 3rd ed. (Wadsworth, Amerika Birleşik Devletleri: Cengage Learning, 2011), 175–99.
[2] Buradaki ‘şu an’ ve ‘şimdi’ kullanımının nedeni metnin orijinalinin İngilizce olması ve orada, bu iki kullanım arasındaki farkın daha rahat anlaşılıyor olmasıdır. Türkçe açıklanması gerektiği zaman buradaki kullanım açısından ‘şu an’ gerçekleşiyor olan anı ifade ederken ‘şimdi’ genel olarak an ve yakın geleceği kapsayan bir süreç olarak ifade edilebilir.
[3] Eris S. Rabkin, The Fantastic in Literature (1976; repr., Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 2015).
Editör Notu: Bu metinde kullanılan çeviriler metnin yazarı tarafından yapılmıştır.
[4] Jon Evans, “Magic Realism: Not Fantasy. Sorry.,” Tor.com, October 23, 2008, https://www.tor.com/2008/10/23/magicrealism/.
[5] İng. Unfinished Tales of Númenor and Middle-earth (1980).
[6] İng. The History of Middle-earth 12 vol. (1983–96).
[7] Stuart D. Lee, A Companion to J.R.R. Tolkien (2014; repr., Amerika Birleşik Devletleri: Wiley-Blackwell, 2020), Filoloji 13-14, Hristiyanlık 446-460, Mitoloji 244-258, Eski İngilizce 217-229, Modern Edebiyat 350-366, Savaş 461-472, Oluşturulmuş Diller 202-214, Sanat 487-472, Şiir 173-188.
[8] Tom Shippey, The Road to Middle-Earth, 3rd ed. (1982; repr., Birleşil Krallık: Allen & Unwin, 2005), 388–98.
[9] H. G. Wells, The War That Will End War (1914; repr., İstanbul: Karbon Kitaplar, 2020).
[10] İng. No man’s land İki cephe arasındaki sahipsiz toprağa verilen isim.
[11] Mary Beth Norton et al., A People and a Nation: A History of the United States, 9th ed., vol. 2 (2012; repr., Wadsworth-Boston/ABD: Cengage Learning, 2008), 600.
[12] Solunum, enjeksiyon ya da deriden nüfuz yoluyla vücuda girip nöronlara zarar vererek vücutta, istemsiz kasılma ve ölüme sebep olan bir çeşit kimyasal silah.
[13] John Garth, Tolkien and the Great War: The Threshold of Middle-Earth (United States: Houghton Mifflin, 2003).
[14] J.R.R Tolkien, Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği, trans. Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay, 9th ed. (1954; repr., İstanbul: Metis Yayınları, 2012), 316–17.
[15] J.R.R Tolkien, Yüzüklerin Efendisi: İki Kule, trans. Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay, 8th ed. (1954; repr., İstanbul: Metis Yayınları, 2014), 83.
[16] Patchen Mortimer, “Tolkien and Modernism,” Tolkien Studies 2, no. 1 (2005): 113–29, doi:https://doi.org/10.1353/tks.2005.0025.
[17] The Editors of Encyclopedia Britannica, “Lost Generation | Definition, Members, & Origin,” in Encyclopædia Britannica, May 15, 2017, https://www.britannica.com/topic/Lost-Generation.
[18] Çok çalışmak ve fırsatları değerlendirmek isteyenler için müreffeh ve tatmin edici bir yaşamın, kişinin ait olduğu sınıf ve etnik kökenden bağımsız olarak var odluğuna dair olan mit. Amerika Birleşik Devletleri uzun zamandır, sıkı çalışmanın ve becerinin kişinin hayattaki konumu ne olursa olsun kişisel başarı ve tatminle sonuçlanabileceği bir fırsat eşitliği ülkesi olarak özetlenmiştir. Her rüyanın özellikleri kişiden kişiye değişirken, Amerikan Rüyasının genel canlılığı ulusun kimliği için temel olmuştur. Birinci Dünya Savaşı, bu mitin yıkılması yönündeki ilk büyük adımdır. Mark Robert Rank, Thomas A. Hirschl, and Kirk A. Foster, Chasing the American Dream: Understanding What Shapes Our Fortunes (Oxford University Press, 2014).
[19] Rachel Kambury, “War without Allegory: WWI, Tolkien, and the Lord of the Rings – World War I Centennial,” Worldwar1centennial.org, 2017, https://www.worldwar1centennial.org/index.php/articles-posts/5502.
[20] J.R.R Tolkien, Yüzüklerin Efendisi: İki Kule, trans. Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay, 8th ed. (1954; repr., İstanbul: Metis Yayınları, 2014), 307.
[21] J.R.R Tolkien, Yüzüklerin Efendisi: İki Kule, trans. Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay, 8th ed. (1954; repr., İstanbul: Metis Yayınları, 2014), 320.
[22] J.R.R Tolkien, Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, trans. Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay, 9th ed. (1954; repr., İstanbul: Metis Yayınları, 2015), 299.
[23] İnsanı köleleştirdiğine inanılan gelenek ve dinin bağlayıcılığından kurtularak, bireysel ve toplumsal yaşamı aklın önderliğinde yeniden anlamlandırmak ve kurmaktır. Modernite, yaşamı anlamlandırmada ve sürdürmede herhangi bir dışsal otoriteyi kabul etmeyen fikir akımı. Akılcı, özgür ve yaratıcı bireyin dünyayı yeniden biçimlendirebileceğini ve sürekli ileriye doğru akan bir tarih anlayışıyla bütün toplumların, ortak olan akıl ve bilimsel bilgi neticesinde, aynı süreci yaşayacağını savunur. Modernitenin ürettiği temel değerler; akılcılık, bireyselleşme, sekülerizm, bilimsellik, pozitivizm, kentleşme, sanayileşme, laiklik, bürokrasi, demokrasi ve ulus devlettir. Gamze Aslan, “Ortaçağdan Günümüze ‘Modernite’: Doğuşu ve Doğası ‘Modernity’ from the Middle Ages to the Present Day: Its Origin and Nature,” Https://Dergipark.org.tr/Tr/Download/Article-File/15262, December 2011.
[24] J.R.R. Tolkien, The Monsters and the Critics and Other Essays, ed. Christopher Tolkien, 11th ed. (1983; repr., Great Britain: Harper Collins Publishers, 2006), 2–6.
[25] J.R.R Tolkien, Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, trans. Çiğdem Erkal İpek and Bülent Somay, 9th ed. (1954; repr., İstanbul: Metis Yayınları, 2015), 330-332.
[26] John Ezard, “Tolkien’s Shire,” The Guardian, December 28, 1991, sec. Books, https://www.theguardian.com/books/1991/dec/28/jrrtolkien.classics.
[27] Tolkien 1966, pp. 11–12.
[28] Humphrey Carpenter, The Letters of J. R. R. Tolkien (Houghton Mifflin, 1981), #165.
[29] Marjorie Burns, Tolkien’s Legendarium: Essays on the History of Middle-Earth, ed. Verlyn Flieger and Carl F. Hostetter ( Westport, Connecticut: Greenwood Press., 2000), “‘Gandalf and Odin’” 219–246.
[30] J.R.R. Tolkien, The Monsters and the Critics and Other Essays, ed. Christopher Tolkien, 11th ed. (1983; repr., Great Britain: Harper Collins Publishers, 2006), 109-162.
[31] Anne C. Petty, One Ring to Bind Them All: Tolkien’s Mythology (The University of Alabama Press., 1979), 10.
[32] Mitoloji.
[33] J.R.R. Tolkien, The Monsters and the Critics and Other Essays, ed. Christopher Tolkien, 11th ed. (1983; repr., Great Britain: Harper Collins Publishers, 2006), 6.
[34] John Garth, The Worlds of J.R.R. Tolkien: The Places That Inspired Middle-Earth. (Frances Lincoln Publishers & Princeton University Press., 2020), 12–13, 39, 41, 151, 32, 30, 37, 55, 88, 159–68, 175, 182.
[35] Martin Wettstein, “Norse Elements in the Work of J.R.R. Tolkien,” Www.academia.edu, October 2002, https://www.academia.edu/228734/Norse_Elements_in_the_work_of_J.R.R._Tolkien.
[36] G. S. Clair, “An Overview of the Northern Influences on Tolkien’s Works,” Semantic Scholar, 1995, https://www.semanticscholar.org/paper/An-Overview-of-the-Northern-Influences-on-Tolkien%27s-Clair/c413e40113593eb532a5347940349ac7ce7d0adb?p2df.
[37] Humphrey Carpenter, The Letters of J. R. R. Tolkien (Houghton Mifflin, 1981), #181.
[38] Marjorie Burns, Tolkien’s Legendarium: Essays on the History of Middle-Earth, ed. Verlyn Flieger and Carl F. Hostetter ( Westport, Connecticut: Greenwood Press., 2000), “‘Gandalf and Odin’” 219–246.