En Çok Okunanlar

Benzer Başlıklar

FANTAS(AN)NTİK RÖPORTAJ

RÖPORTÖRLER: AYNURA GENÇ-SELİN ÖZGÜL

Genelde edebi bir tür olarak ele alınan fantastik, bir kültür müdür? Mitoloji ile aralarında nasıl bir ilişki vardır?

Oğuzcan Acar: Fantastik, özellikle Yüzüklerin Efendisi’nin beyaz perdeye taşınmasıyla büyük bir ivme kazandı. Tabii bu demek değil ki öncesinde herhangi bir hareketlilik yoktu. Özellikle 90’lı yıllarda fantastik edebiyatta yeni ekoller, yeni eserler ortaya çıkıyordu.

Fantastiğin ilk olarak edebiyat alanında geniş kitlelere ulaşması, türün salt edebiyata ait olarak algılanmasına neden oldu. Tür, yalnız ün kazandığı dönemde değil; öncesinde de müzikten mimariye, resimden şiire pek çok sanat dalında bulunmaktaydı. Nitekim bu geniş yelpazenin de çok makul bir sebebi var: Fantastik, hayal gücüyle doğrudan ilişkili ve içerdiği doğaüstülükle de oldukça ilgi çekici bir muhtevaya sahip.

Fantastiğin bir ekol olarak farklı sanat dallarında ilerleyip kültürel bir kavram haline gelmesine, belirttiğim gibi edebiyat alanında kazandığı ün neden oldu diyebiliriz. Zira C.S. Lewis, J.R.R. Tolkien, H. P. Lovecraft, R. Jordan, R.A. Salvatore, T. Hickman, M. Weis, D. Eddings, R. Bradbury, N. Gaiman, T. Pratchett, U.K. Le Guin,

  1. Sanderson, P. Rothfuss, J. K. Rowling, A. Sapkowski ve sayabileceğimiz daha pek çok isim dünden bugüne oldukça kuvvetli kitaplar yazdılar. Edebiyattaki bu kuvvet doğal bir eğilimle yeni okur ve yazarlar ile takipçi kitleleri bu alana odaklanmaya itti. Dolayısıyla devam ediyor olsa bile, örneğin resim yahut şiir alanında yapılan girişimler pek karşılık bulamadı.

Girişte de belirttiğim gibi Yüzüklerin Efendisi’nin sinema uyarlaması ve ardından gelen pek çok yapım  (Harry  Potter serisi gibi), fantastiğin edebiyat dışı alanlarda olan varlığını görünür kılmak için örnek teşkil ettiler. Nitekim artık hem televizyonda hem sinemada birçok fantastik uyarlamanın yanı sıra özgün yapımların da giderek artacağı bir döneme girildi. Tabii fantastiğin bir nevi kendini sıkıştırdığı alanın dışına çıkması, yalnız ekranlarda değil daha farklı alanlarda da sahiplenilebileceğini gösterdi. Zira artık çizgi romanlarda, konsol oyunlarında, müzik içeriklerinde, dijital yahut klasik resimlerde ve daha pek çok alanda fantastik ekolün izleri görülebiliyordu.

Hayal gücünün, doğaüstünü düşünmenin kazandığı moment (belki de pozitivizmin ve rasyonalizmin sularında boğulan insan, nefes alabilmek için suyun üzerinde bir alan yaratmaya çalışıyordu), nihayetinde bugün de tanık olduğumuz gibi tek başına kültür endüstrisinde belli bir yeri işgal eden bir mefhum haline geldi.

Fantastiğin yalnızca edebiyata mahsus bir tür olmadığı, sanatların bütününde kendine yer bulabilen bir kültür alanı haline geldiği aşikar gibi duruyor. Zira fantastik sadece özgün yaratımları değil, mitik uyarlamaları da içerir. Bu alan dolayımlı olarak ulusların yahut toplulukların inşa edilmiş kültürlerini farklı aygıtlarla (alegori bunlardan biridir), çeşitli kitlelere aktarımı anlamına da gelir. Fantastiğin bir kültür elçisi olma görevini nasıl başarıyla üstlendiğini merak edenler, son dönem Asya Sineması’nın yükselişini inceleyebilirler. Çin, Japonya ve Güney Kore sinema ve televizyonda fantastik eğilimler gösteren yapımların niteliğini ve niceliğini artırarak Batı’daki muadillerinin yerini alma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Uzun lafın kısası, evet, fantastik bir kültürdür. Birbirinden farklı gayelerle çeşitli araçlar kullanarak insanın tahayyüllerini aktarmayı ifade eder. Bu kültürel gelişime ve ilerlemeye yabancı kalmaksa hemen her alanda olacağı gibi, yabancıyı direkt olarak “geri kalmışlık” ile ilişkilendirir. Nitekim kültürler aktarıldığı sürece var olmaya devam edebilirler. Tabii var olma meselesine değinmişken mitoloji bahsini de özetlemek gerek.

Mitoloji, kendi devrinde inananları için bir din olarak nitelendirilebilecek olsa da bugün, mefhumun fantastik nüvelerini irdelememek işten bile değil. Zaten dinlerin doğaüstülüğü içeren yapısı nedeniyle fantastiğin kıyılarına değmemesi pek de mümkün olmazdı. Bilinen en eski destan olarak Gılgamış’a bile bakılırsa oradaki fantastik ögeleri gözden kaçırmak mümkün değil.

Bugün fantastik ürünlerin beslendiği en değerli kaynak mitolojidir, bu noktada ikisi arasında var olan özsel değerin yanı sıra, bir itici kuvvet olma niteliği bulunduğunu da belirtebiliriz. Nitekim mitolojilerin insanın kolektif bilinçdışının belli değerlerini yansıtması ve insanın bugün pek çok yönden aynı primitif yapıya sahip olması, şüphesiz fantastiğe yansıyan hayallerinde de benzer şekillerde görülmektedir. Yani mitoloji ve fantastik, doğaüstülük ve hayal kavramları üzerinden değerlendirildiğinde handiyse bir tıpkılık taşıyor gibidir.

İşte bu nedenle fantastiği ve mitolojiyi birbirinden ayrı düşünmek pek mümkün olmadığı gibi, gereksizdir de. Zira kavramların bir tarihsel sürekliliği ve soyut düzlemde kavramsal ortaklıkları mevcuttur.

Sence fantastik kültür ve mitoloji yayıncılığının ülkemizdeki durumu nedir? Fantas(an)tik bu dünyanın neresindedir?

Oğuzcan Acar: Bugün, her iki alan da “yükselen değer” olarak nitelenebilir. Batı, bu noktada epey erken davranmış ve ustalık eserlerini bile üretmiş olsa da Asya yükselişini de göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye tam olarak geç kalmış sayılmaz.

Fantastik kültür ve mitoloji yayıncılığı, bilinçli bir şekilde mevcut değil. Bu alanlar birbirinden bağımsız yahut dolayımlı olarak bağımlı gibi algılanılarak yayıncılık sahasında yer buluyorlar. Özellikle fantastiğin edebiyat alanında yakaladığı ivmeden ülkemiz yazarları da etkilendi.

 

Bu nedenle 2000’li yıllardan itibaren giderek yükselen bir “fantastik yazın” ekonomisi mevcut. Tabii bu yükseliş beraberinde kötü örnekler doğurmuyor değil, ancak genel kanaatin aksine ben, kötü yapımlara karşı olma yahut onları yerme taraftarı değilim. Nitekim henüz emekleme döneminde olan bir tür için (emekleme dönemini geçip yürüme döneminde olduğunu söylemek de yanlış olmayabilir), kötü ürün üretimi gibi bir suçlama yapmak yalnızca türün önünün kesilmesine neden olur. Bu noktada temel değerlere imtina ediliyorsa (örneğin özgünlük) eserlerin başarısız olmasına tolerans gösterilmeli ki ardıllarının taşıyacağı şevk iyi ürünle neticelensin.

Fantastiğin ve mitolojinin kendi başlarına

birer alan olarak çok kötü durumda olduklarını söyleyemeyiz. En azından temel eserlerin çevirisine ve ulusal ölçekte başarı yakalamış fantastik eserlere sahibiz. Ancak bundan hariç olarak kültür endüstrisinin bir alanı haliyle bu iki kavramın hakkını verdiğimizi söyleyemeyiz.

Türkiye’deki yayıncılık hem yayıncıların

maddi kaygıları hem de okurların eğilimi bakımından ele alındığında ekseriyetle kısa, popüler, “gerçekçi” ve “yabancı” menşeili eserlere ağırlık verilmesi gibi bir tablo ortaya çıkmakta. Dolayısıyla doğrudan fantastik kültür ve mitoloji yayıncılığının mevcut olmaması gibi (bazı yayınevlerini ve bazı projeleri saymazsak), bu tür bir yayıncılığın yaygın bir hal alması da pek mümkün gözükmüyor demek yanlış olmaz.

Peki, Fantas(an)tik bunun neresinde? Sanırım, dürüst olmak gerekirse, mühim bir yerinde değil gibi. Fakat bu demek değil ki bu durum böyle kalacak. Nitekim bu yokluğu bozmak uğruna yola çıkan dergimiz, kendisi bir varlık oluşturmak değil, daha ziyade farklı alanlarda çeşitli ürünlerin çıkmasına cesaret vermek isteğiyle bu yola çıktı.

Şunu da belirtmek gerekir ki böyle bir eksikliğin mevcut olduğu gerçeği, okurların dergimize olan ilgisinden anlaşılıyor. İlk sayımız yayınlandığından bu yana sürekli olarak yeni sayının ne zaman çıkacağı, içerik gönderiminin nasıl yapılacağı gibi sorular geliyor. Batı’da artık akademik bir araştırma sahası haline gelmiş fantastiğin Türkiye serüveninde, umuyoruz ki Fantas(an)tik ilk taşı atanlardan biri olarak anılacaktır.

 

Dergimizin hedeflediği nedir, neden bu yola çıktık? Neleri başardık?

Oğuzcan Acar: Dergimizin gayesi oldukça aşikâr: Türkiye’de fantastik kültürün ve mitolojinin yaygınlaşmasını, bu alanda verilen ürünlerin artmasını istiyoruz. Bu istekle yola çıktık, çünkü bizlerin de bu alanlarda bir şeyler yapabildiğini, en azından yapmak isteyenlerin ve yapanlara ilgi gösterenlerin olduğunu birilerinin anlaması gerekiyordu. Neleri başardığımız sorusunun muhatabı, zannediyorum ki okurlarımızdır. Zira biz kendimizi ne kadar objektif değerlendirebiliriz, tartışılır. Şunu düşünüyorum (ki bunu yazan okurlarımız da oldu), Fantas(an)tik alana ilgi duyan herkese cesaret verdi. Pek çok okur kendisinin de yazmak istediğini, ilk yazılarını dergimize kaleme aldığını belirtti. Hatta derginin yayın hayatına başlayıp halen devam ediyor oluşu, farklı alt türlerde benzer işler yapmak isteyenleri de motive etti.

Dergi neden bu kadar gecikiyor? Biraz tembel miyiz?

Oğuzcan Acar: İlk olarak söylenmesi gereken tembel değil, talihsiz olduğumuz. Hemen her sayının hazırlanma aşamasında bir takım bilgisayar çökmeleri, mail iletilmemeleri, sınav veya ödev haftaları, hastalıklar yahut depresyonlar gibi pek çok dış etmenden dolayı aksamalar yaşıyoruz. Bunun yanı sıra gösterilen yoğun ilgiden dolayı çok fazla içerik alıyoruz. Her içeriği ilgili sayıya koymamız mümkün olmuyor, bir kısmını o sayıya koyup diğerlerini sonraki sayılar için havuza alıyoruz. Tabii gönderilen içerik sonraki sayıya kalsa bile göndereni bekletmemek adına hemen değerlendirmeye alıyoruz. Bu nedenle uzun süren süreçler daha da uzun sürerek devam ediyor. Ayrıca dergi iç tasarımı bazı teknik imkansızlıklardan dolayı oldukça problemli bir şekilde yapılıyor (bu konuda yardımcı olmak isteyenler bizimle iletişime geçebilirler). Hasılı, yayın kurulumuz oldukça üretken ve sorumlu kişilerden oluşuyor. Ücretsiz bir dergiyi ayakta tutabilmek için tamamen gönüllü olarak, çoğunlukla özel hayatlarından feragat ederek görevlerini yerine getiriyorlar. Yani başta da belirttiğim gibi tembel değil, talihsiziz. (Tabii bir de fonsuz, sponsor olmak isteyenleri bekliyoruz.)

Sevgili yayın yönetmenimisss! Sıkça aldığımız bir soruyu size yöneltmek istiyoruz: Yayın kurulu üyelerinin gerçekten ejderhalarrnrn olup olmadığını soruyorlar bu konuda kamuoyuna bir açıklama yapmak ister misiniz?

Oğuzcan Acar: Dergi yayın hayatına başlarken sadece bir yüzüğümüz vardı (Bkz. Tek Yüzük). Şimdiyse bu yola gönül vermiş şövalye ruhlu yayın kurulu üyelerimiz sağ olsun, arayışlarımız bazı ejderha yumurtalarını bulmakla sonuçlandı. Yani evet, ejderhalarımız var. Ancak henüz birer bebek oldukları için sahiplerini gökyüzüne çıkarma hususunda sorunlar yaşanıyor ama mühim değil. Fantas(an)tik büyüdükçe yayın kurulunun ejderhaları da büyüyecektir. Kamuoyu sakin olsun, dergimiz yalnızca hayalden ibaret olduğu düşünülen her şeyi gerçek kılmaya geldi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz