“Gençler! Yoksa siz de mi Kız Kulesi’ne?”
İki genç güneşten kısılmış gözlerle, sırıtarak yanlarında beliren kişiye baktı. Kırklarında, hafif kirli sakallı, inceden esmer bir adam başlarında durmuş onlara gülümsüyordu. Siyah sakallarının arasından düzgün dişleri bembeyaz parlıyordu.
“Limonata?” diye sordu adam, elindeki tepsiyi onlara doğru uzatarak. Sesi keyifliydi. “Son iki bardak. Şirketten!”
İki genç soğuktan buğulanmış limonatal bardaklarını teşekkür ederek aldılar. Boş tepsiyi tahta banka koyan adam gençlerin karşısındaki tahta banka oturdu. Motor neredeyse Kız Kulesi’ne varmak üzereydi.
“İlk defa mı geliyorsunuz?” diye sordu gençlere.
“Evet abi.” dedi gençlerden kısa saçlı olanı.
“Ben de her gün böyle git gel işte.” dedi adam elini önce Salacak’tan Kız Kulesi’ne ardından Kız Kulesi’nden Salacak’a sallayarak. “Kudret ben bu arada.”.
“Ben de Berk.” dedi ilk konuşan genç çocuk. “Barış.” dedi yanındaki genç. “Limonata için tekrar sağ ol abi.”.
“Rica ederim. E ne yapacaksınız Kız Kulesi’nde bakalım?”
“Hep karşısından bakıyorduk abi, bu sefer oradan karşıya bakacağız.” dedi Berk.
“Ben çok baktım öyle. Motordaki büfeyi devralmadan önce kulede güvenliktim ben. Tüm gün kuleden Salacak’a, şu karşılara falan bakıp dururdum ama inanın bana Kız Kulesi’ni uzaktan seyretmek Kız Kulesi’nden bakmaktan daha güzel.”.
“Öyle mi diyorsun? Boşuna mı geçiyoruz sence?”.
“Boşuna? Him…” dedi Kudret karar vermeye çalışıyormuş gibi. Sonra başını gençlere doğru eğip kısık sesle devam etti. “İsterseniz sizi Kız Kulesi’nin kimsenin bilmediği gizli kısımlarına sokabilirim.”.
İki genç de ilgiyle kaşlarını kaldırdı. Birbirlerine baktılar sonra Kudret’e dönüp sırıtarak hafifçe başlarını salladılar.
Motor, Kız Kulesi’ne yanaştığında minik adaya ilk atlayanlar üçü oldu. Kudret, hızla önden gidiyordu. Barış ve Berk ise gizli bir şeyler karıştırmanın heyecanıyla onu takip ediyordu. Kudret, içeri girer girmez giriş katın köşesindeki küçük odanın kapısına doğru ilerledi. Sonra gençlere göz kırptı. Barış ve Berk arkalarını dönüp etrafı kolaçan etmeye başladır. Bu arada Kudret kapıyı açmakla uğraşıyordu. Birkaç dakika sonra bir tık sesi duyulunca ikisi de dönüp arkasında baktı. Kapı açılmıştı. Üçü de hemen içeri süzülüverdiler ve kapıyı arkalarından tekrar kapadilar. Şimdi, duvarlarında resimler asılı, içerisinde bir halıdan başka bir eşya bulunmayan küçük bir odanın içinde duruyorlardı.
“Burası mı abi?” diye sordu Barış, Berk ile beraber resimlere bakarlarken.
Kudret, yere çöktü ve halıyı tutup katladı. Altından kocaman ahşap bir kapak çıktı.
“Buradan.” dedi Kudret.
“Bu da nedir?” dedi Berk onun yanına çökerek. “Açılıyor mu burası abi? Nereye gidiyor?” diye sordu Bariş merakla.
“Mahzene.” dedi Kudret. Ardından yerdeki kapağı kaldırdı. Kapağın altından taş merdivenler çıktı. “Durun şurada bir ışık olacak.”.
Merdivenlerden birkaç basamak inen Kudret duvardaki düğmeye basında içerisi aydınlandı. Berk ve Barış başlarını uzatınca bir kat aşağıdaki mahzeni gördüler ve Kudret’in peşinden aşağıya indiler. İçerisi neredeyse adanın kendi kadar büyük kemerli bir salondu. Kulenin kurtulmak istenen tüm gereksiz eşyaları buraya atılmış ve sonra da unutulmuş gibiydi.
Gençlere işaret eden Kudret, “Beni takip edin.” dedi ve tozlu eşyaların arasından salonun diplerine doğru yürümeye başladı. Barış ve Berk de etrafi inceleyerek onun peşindelerdi. Ardından Kudret mahzenin ortasında durdu ve büyükçe bir kutuyu itmeye başladı. Kutunun altından daire şeklinde mermerden bir kapak çıktı. Kudret, çömelip mermerin ortasındaki deliğe elini sokup onu bir sağa bir sola çeşitli şekillerde döndürmeye başladı. Barış ve Berk birden oldukları yerde kalakaldı. Ağır mermer kapı, küçük bir ‘uik’ sesinin ardından açılmıştı. Altından karanlığa doğru döne döne giden mermer merdivenler çıkmıştı.
“Bu merdivenler nereye iniyor abi?” diye sordu Berk.
“Yeraltındaki gizli havuza” dedi Kudret sırıtarak.
“Vay canına” dedi iki genç merakla.
Barış ve Berk hemen cep telefonlarını çıkarıp ışıklarını yakarak karanlığa tuttular.
“Durun!” dedi Kudret ve cebinden bir çakmak çıkardı. Ardından mermer merdivenlerin başına inerek duvarda duran küçük bir çukurun içine çakmağı çaktı. Kısa bir süre sonra merdivenler boylu boyunca alevlerle aydınlandı. İki genç de hayranlıkla bakakaldılar.
“Hadi gelin aşağı inmemiz gerekiyor.” dedi
Kudret.
Berk merdivenlerden inerlerken “Abi, iyi ki karşılaştık. Yoksa biz bugün kös kös kulenin balkonundan Salacak’a bakıp dönerdik.” dedi.
“Siz daha asıl sürprizi görmediniz.” dedi
Kudret.
“Ne sürprizi?” diye sordu ikisi birden.
Birkaç basamak daha inmişlerdi ki sürprizin sesi duyuldu. Aşağıdan kız sesleri geliyordu. Berk ve Barış dönüp gülerek birbirlerine baktılar.
Kudret iki genç adama dönüp “Sizden önce de bir kız grubunu buraya getirmiştim.” dedi. “Onlar bir önceki motorla geldiler.”.
“Ne diyorsun abi?” diye şaşkınlıkla sordu Barış yüzünde güller açarak.
Suyla oynayan kızların şakalaşan sesleri kulaklarına geliyordu. Aşağı doğru indiler. Sonunda merdivenler büyük bir salona açıldı. Karşılarına, içinde obruğu andıran yüzeyi turkuaz dibi karanlık doğal bir havuz çıktı. Havuzun içinde üç tane kız vardı.
Berk ve Barış gülen gözlerle suyun içinde oynayan kızlara bakarken Kudret havuza yaklaştı.
“Merhaba kızlar, bakın size arkadaş getirdim.”.
Kızlar dönüp neşeyle yeni gelenlere el salladılar. Ne kadar da güzeldiler. İnci gibi dişleri, pembe yanakları vardı. Üçünün de uzun kumral saçları göğüslerini kapatıyordu. Berk ve Barış, kızların kıyafetlerinin havuzun kenarında olduğunu gördüler.
Barış sessizce Berk’e yerdeki kıyafetleri işaret ederek, “Çıp-lak-lar,”dedi.
“Hadi siz de gelin!” dedi kızlarneşeyle.
Gençler dönüp Kudret’e baktı. “E hadi buraya kadar geldiniz, girin madem kızları kırmayın.” dedi.
“Sen gelmiyor musun abi?” diye sordu Berk tişörtünü çıkarırken.
“Ne olur ne olmaz, ben şurada oturayım bekçilik edeyim. Hem ben zaten hep buradayım oğlum, istediğim zaman geliyorum.” dedi.
Berk ve Barış hızla soyunup kıyafetlerini atıp suya girdiler. Kızlar yüzerek hemen yanlarına geldiler. Birbirlerine su atıp şakalaşmaya başladılar derken içlerinden biri havuzun kenarına doğru yüzüp bir şarkı söylemeye başladı. Mutlulukla hüznün iç içe geçtiği bir halattı bu. İki genç, büyülenmiş gibi şarkıyı dinlemeye başladılar. Kalan iki kız, gençlerin yanına sokuldu. Uzun ıslak saçları, beyaz tenleri ve pembeleşmiş yanakları ile gülümseyerek yanlarına gelmişlerdi. Kızlar önce gençlerin ellerini tuttular sonra da o elleri kendi bellerine doladılar. Berk de Barış da gülümsüyordu. Günlerinin bu kadar harika olacağını tahmin dahi etmemişlerdi. Ardından şarkı bittiğinde kızlar kulaklarına doğru eğilip fısıldadı.
“Sıkı tutun tamam mı?”
“Nasıl?” dedi Barış anlamayarak.
“Nereye tutunayım? Beline mi?” diye sordu Berk. Kızlar gülümseyerek başlarını salladılar. Ardından daha da yanaşıp ikisinin de dudaklarına küçük birer öpücük kondurdular. Barış da Berk de mutluluktan kendilerinden geçmişti. Ta ki “Sizinle tanışmak güzeldi çocuklar,” diyen Kudret’in sesini arkalarından duyana kadar.
Ne olduğunu anlayamayan iki genç arkalarına baktı. Kudret, ayaklarını suya sokmuş havuzun kenarında oturuyordu ve yanında da az önce şarkı söyleyen üçüncü kız vardı. O da Kudret’in yanına havuzun kenarına oturmuş kuyruğunu suya sokuyordu. Barış’ın da Berk’in de ağzı açık kaldı. Kızın, uzunca ve pullu bir balık kuyruğu vardı. Bu resmen bir denizkızıydı. İkisi de kafalarını hemen bellerinden tuttukları kızlara çevirdiler. Kızlar hala gülümsüyorlardı.
“Sıkı tutunmayı unutmayın!” dedi ikisi birden ve Barış’la Berk daha ellerini çekemeden onlara sarılıp dudaklarını dudaklarına dayadılar. Ardından pullu uzun kuyruklarını hızla suyun üzerinde şakladı ve kollarına doladıkları gençlerle birlikte suyun içine daldılar.
Kudret ve geriye kalan son denizkızı havuzun kenarından sessizce onların suyun içinde kaybolmalarını izledi. Havuzun yüzeyi tekrar çarşaf gibi dümdüz olunca Kudret konuşmaya başladı:
“Bu ay benim için neyin var Eftalyacığım.” dedi bir eliyle yanında oturan denizkızının saçlarını okşarken.
Denizkızı avcunu açtı ve konuştu:
“Birkaç yüzüğüm var. Biraz da inci topladım senin için.”.
Kudret, Denizkızı Eftalya’nın verdiği mücevherleri aldı. Yüzüklerin içinde yazılı isimlere bakmaya başladı.
“Elif, Emir, Ayça… Aaa bir tane de Müjgan var. Ah Müjgan ah, ne yaptın da bu çocuk nişan yüzüğünü Boğaz’ın sularına fırlattı acaba?”.
“Kudretciğim, sen ne zaman bizimle geleceksin?” diye sordu Eftalya dudaklarını bükerek.
“Beni bu yere atılmış kıyafetlerle kandıramazsın tatlım.” dedi Kudret elindekileri cebine atıp birden ayağı fırlayarak. Ardından üzülmüş gibi görünen denizkızına döndü ve sırıttı. “Bana hiç öyle bakma.”.
“Of, tamam!” dedi Eftalya kuyruğunu işveli bir şekilde sallayarak. “O zaman bir dahakine üç kişi getir.”.
“Tamam,” dedi Kudret sırıtarak ve denizkızına uzaktan bir öpücük yolladı. “Öbür aya görüşürüz sevgilim. Hoşça kal.”.
Kudret merdivenleri ikişer üçer çıkarken, denizkızı Eftalya onun arkasından iç çekerek baktı. Ardından havuzun sularına dalıp gözden kayboldu.