İçimdeki gürültünün kaynağı bu sessizlik. Beni uyutmayan bu sessizlik. Seninle konuştuğum, hatırladığım, dertleştiğim bu sessizlik. Sesten ayrı kalmama sebebim bu sessizlik. Tren yolculukları, uykusuz geceler ve haykırışlar hepsi anlamsız, hepsi kimsesiz. Yalnızlığın işime işlediği şu günlerde yolumu aydınlatıyor belki de şu sessizlik.
Karanlık diyarlara dair öyküler yazılır, korku ile okunur öyle değil mi? Peki artık korku duyamayanlar onlar ne yapar? Onlar görevlerini tamamlamıştır sayabilir miyiz? Görevlerini tamamlayıp ak diyarlara göçerler öyle değil mi? Nerede bu ak diyarlar? Yücelerin buluştuğu, belki kavuştuğumuz belki zikrettiğimiz, belki düşündüğümüz belki yalan o diyar. Buluşacak mıyız sizce de oralarda, yüzlerimiz artık gülecek mi? Solmaya başlayan hayallerimiz artık yeşillenecek mi?
Bırakıp gittiğinden beri suskunluğuma eklenen suskunluk artık iyiden iyiye canımı sıkmaya başladı. “Acıyı yaşayamamak, acıyı kalbimize gömmek mi?”, doğru olan bilemiyorum. Hakkında yazmak istiyorum fakat yazamıyorum. Söylemek istediklerimi söylemiyorum. Korktuklarından ben de korkuyor, güldüklerimize hâlen gülüyorum. Hep söylediğin yerden vuruldun, çare olamadığımız için yanıyorum. Çektiklerinin bedelini ödetemeyeceğim için kendimden utanıyorum. Ayrıldığın, bıraktığın insanları düşünüyorum. Eğer ayrılmazsam çok üzülecek demiştin, hatırlıyorum. “Benim hayatım iyi bir hayat değil, Zaten benim hayatıma ortak olarak mutlu olamayacak, Ben asla mutlu olamayacağım.” Şimdi mutlu musun peki? Son anına kadar olan mücadelen yüzünü güldürdü mü? Görmeyi çok istiyorum. Kabul edemiyorum, kaldıramıyorum.
Lise çağlarında başlayan dostluk, abilik, kardeşlik, mihmandarlık. Yaşanan onca olay ardından söylenecek onlarca söz sıralanıyor, susuyorum ama uğruna birkaç kelime etmek istiyorum.
Ben 16 yaşında iken tanıştığımızda ilk dikkatimizi çeken birbirimize olan benzerliği düşünüyorum. Yıllar geçtikçe artan benzerliğimizi hem saç hem duruş hem bakış hem görüş tekrar anımsıyorum. Günler geçtikçe birbirini konuşmadan anlayan iki insana dönüştüğümüzü hatırlıyorum. Kimi zaman uzak düşer, kimi zaman aynı şehrin sokaklarını birlikte turlardık. Akciğerini tutan hastalığa rağmen sigara içtiğinde kapının önünden bağırdım, “Ben sigaradan ölmem” dedin değil mi, görüyorum. Satırlarında bir nokta olduğum bu dergiyi birlikte kurduğumuz, “Acaba bir şey yapabilir miyiz?” dediğimiz günü yaşıyorum. Tanrı yoluna giderken yaptığımız akınlarda beni hiç yalnız bırakmadın ama ben seni yalnız bıraktım. Kelimeler ile kazandığın hayatın tekrardan kelimeye dönüştü. Seni şimdi kelimeler ile anar olduk. İyi ki varsın, iyi ki vardın ağabeyim. Hakkını helal et.