Bir edebi form olarak tragedya metinleri Homerik dünyadan miras aldığı karakterler, olaylar ve mekanlardan hareketle bir anlamda kendi dünyasını oluşturmuştur. Sophokles, Euripides ve Aiskhilos gibi tragedya yazarları Homerik dünyadan ilham alarak kendi kurgularını oluşturup bu kurguları dönemin (M.Ö. 5.yüzyıl) Atina polisinde sahneye koymuşlardır. Tragedya metinlerini kurmaca oluşları açısından Tolkien Legendarium’unu oluşturan metinler ile ele alabilmek mümkündür. Bununla beraber Tolkien’in metinlerinde tragedya metinlerinden peyda olan trajik unsurlar yer almaktadır. Bir başka açıdan ise bahsi geçen metinlerin tümünde trajik hususların politik yansımaları bulunmaktadır.
Tragedya metinlerinin günümüzde bile çokça okunması ve Nietzsche, Freud, Hegel, Schegel, Schiler gibi kimseleri etkilemesi, onların ne kadar ehemmiyet arz ettiğini açıklamaktadır. Tolkien’in metinleri, tragedya metinleri kadar etkili olmasalar da dünya çapında yüksek okuma sayılarına ulaşmaları; sinema filmleri aracılığıyla beyaz perdede, diziler aracılığıyla kişisel ekranlarda sahnelenmesi bakımından onların yolunda ilerlemektedir. Tolkien’in metinlerinin de edebi boyutlarının dışında politik ve felsefi açıdan incelenebilir haldedir. Buradan hareketle yüksek etkileyiciliğe sahip metinlerin sahnelendikçe etkileme gücünün arttığına ulaşılabilir. Bu nokta, metinlerin politik içeriklerine ilaven insan kitleleri üzerinde de politik etkileri olabileceğini göstermektedir.
Tragedya metinlerine Tolkien Legendarium’u perspektifinden bakabilmek için tragedya metinlerinin dönemin Yunan dünyasındaki konumunu ve özelliklerini incelemek sağlıklı bir analizi olanaklı kılacaktır. Nietzsche, Yunan tragedyasının köklerini bir labirent olarak tanımlamaktadır (Nietzsche, 2019: 44). Vernant ve Naquet’e (2012: 27) göre ise tragedya toplumsal bir kurum olarak bir sanat formundan fazlasıdır. Çünkü tragedya yarışmalarının varlığı ve içeriğinde politik ve hukuki ögelerin yoğun olarak bulunması, bir açıdan tragedyaların adeta polisi sahnelediğini göstermektedir. Tragedyaları bir ara form veya bir geçiş noktası olarak görmek de mümkündür. Çünkü tragedyalar (metin ve sahnelenen oyun olarak) hem kronolojik olarak Homeros’un destanları ile Platon’un diyalogları arasında bulunmasıyla hem de Apolloncu ve Dionysosçu ögeleri bir arada barındırmasıyla ara form özellikleri göstermektedir. Kronolojik olarak Homeros’un destanlarından sonra ortaya çıkmaları hasebiyle tragedyanın doğuşu ” m i t o s 1 a r ı n rönesansı” olarak da adlandırılabilmektedir (Biber, 2006: 90).
Tragedyanın ortaya çıktıkları tarih göz önünde bulundurulduğunda onun yeni bir buluş olduğunu savunan bir görüş de bulunmaktadır. Bu görüşe göre tragedyalar sosyal kurumlara, edebi biçimlere ve insani deneyimlere yenilikler getirmiştir (Vernant ve Naquet, 2012: 254). Bununla beraber, bir cennet inancına sahip olmadığı bilinen Antik Yunan toplumunun karamsarlığında kaynak bulduğu iddia edilen tragedya olay akışı, temel prensipleri ve içerdiği kavramlarla bu karamsarlığı veyahut bir başka deyişle felsefe olarak pesimizmi sürdürmüştür (Dienstag, 2008: 133). Nietzsche de, tragedyanın sistematiği ve ölçülülüğü simgeleyen Apolloncu müzik ve esrikliği simgeleyen Dionysosçu şiirin birleşimi olarak “müziğin tininden tragedyanın doğuşu”nu ifade etmektedir (Nietzsche, 2019: 102).
Tragedyalar politik olarak da bir ara dönemi yansıtmaktadır. Metinlerin Homerik dönemin yönetim anlayışı ile demokratik polis arasında bir dönemin yansımalarını barındırdığından bahsetmek mümkündür. Bu geçiş döneminde, bahsi geçen iki dönemin yasalarının ve toplumsal değerlerinin farklılığından kaynaklanan gerilimler mevcuttur. Sophokles’in “Kral Oidipus” ve “Antigone” tragedyalarında polisin yasaları ile tanrıların yasalarının çelişmesinden kaynaklanan gerilimin “trajik” sonuçları olduğu mesajı açıkla verilmektedir.
Amfi tiyatrolarda oynanan tragedyaların Yunan toplumu için bir tür toplaşmayı/cem olmayı ifade ettiği çıkarımı hatalı olmayacaktır. Yurttaşların bu oyunları izlemeye değer bulması ve bu doğrultuda amfi tiyatroları doldurmasının Aristoteles’in ortaya koyduğu ‘katarsis’ kavramıyla açıklamak mümkündür. Aristoteles’e göre tragedya, insanların korku ve acıma hislerini tetikleyerek onları kendi arzularından uzaklaştırmaktadır (Poetika, 1449b-25). Bununla beraber Aristoteles’e göre tragedya, soylu bir eylemin taklididir (Poetika, 1449b-25).
Dünya üzerinde var olan mitolojiler ve edebi formlara hakim olan J.R.R. Tolkien, Legendarium’unu oluştururken Antik Yunan tragedyalarından da etkilenmiştir. Bu etki ise onun eserlerinde trajik ögelerin bulunmasından anlaşılabilmektedir. Aristoteles, “Karaktere dayanmayan tragedya olabilir, ancak öyküsü olmayan tragedya olmaz.” derken tragedyanın en önemli ögesinin ‘öykü’ olduğuna dikkat çekmektedir (Poetika, 1450a-25). Trajik özellikler barındıran öyküler ise umudun en temel evren yasalarından olduğu Tolkien Legendarium’unda önemli yer tutmaktadır. Zira Tolkien Legendarium’u için umut, trajik olaylar ve kötülüğün kudreti nedeniyle bitme noktasına geldiğinde tüm karamsarlığı dağıtma karakteristiğine haizdir. Bunu Silmarillion’da Gazap Savaşı ve Yüzüklerin Efendisi’nde Morannon Savaşı örneklerinde görmek mümkündür (Tolkien, 1999: 299-31O; 2020: 850).
Tragedyayı oluşturan en önemli yapı taşının öykü oluşundan yukarıda bahsedilmişti. Tragedyaların edebiyat bağlamında teknik özelliklerinde odaklanmak yerine tragedya metinlerine karakter kazandıran ‘peripeteia’ (baht dönüşü), ‘hamartia’ (trajik hata), ‘tanınma’, ‘ruhsal arınma'(katarsis) ve ‘kehanet’ gibi kavramlar aracılığı ile Sophokles’in tragedyalarını Tolkien Legendarium’u üzerinden okumak daha sağlıklı bir analizi mümkün kılmaktadır.
Tragedya metinlerindeki öykülerin trajik olabilmeleri için mutlu mesut yaşayan erdemli karakterlerin hayatının mahvolması gerekmektedir (Poetika, 1452b-35). Elbette bu durumun gerçekleşmesini mümkün kılan bir süreç yaşanmalıdır. Kibir (hybris) ile başlayıp nemessis ile biten bu süreçte karakter, en güçlü evren yasası olan ölçülülüğü (sophrosyne) ihlal etmektedir. Tam bu noktada karakterin baht dönüşü (peripeteia) gerçekleşip hayatı alt üst olmaya başlamaktadır. Tanınma ise baht dönüşünün sonucu bir nevi olarak görülebilmektedir. Bu noktada karakterin ya gerçek kimliği ya da gerçek yüzü ortaya çıkmaktadır. Tüm bu süreçlerde kehanetlerin önemli bir yerinin olduğu aşikârdır. Dönemin Yunan toplumunda ve dolayısıyla tragedyalarda kehanet unsuru bağlayıcılığı ile içtimai hayatın her noktasında canlılığını korumaktadır. Bu bağlayıcılığı Sokrates’in Savunması’nda bile görmek mümkündür (Platon, 2019: 35). Bu durumdan hareketle, kahinlerin de dönemin Yunan toplumu için güçlü bir otorite olduğuna ulaşılabilmektedir. Bu otoritelere saygısızlık etmenin acı karşılığının yansımalarını Kral Oidipus ve Antigone tragedyalarında görmek mümkündür (Kral Oidipus, 2018: 12-13; Antigone, 2014: 41). Her iki tragedyada da ‘hybris’ içerisindeki kralın kahine saygısızlık ettiği görülmektedir. Dönemin Yunan toplumunda hakikatin 3 efendisinden biri olan kahin ise hem krala hakikati söyleme cesaretini (paresiastes) gösterir hem de ona saygısızlık eden kralı bir açıdan hakikat ile cezalandırmaktadır. Tüm bunlara tanık olan okur veya seyircide “katarsis” meydana gelmesiyle tragedyalar amacına ulaşmış olmaktadır.
Tolkien’in Legenderium’unu oluşturan öykülerde tragedya metinlerinde bulunan bu hususlara rastlamak mümkündür. Ancak ilk olarak Silmarillion’da bahsi geçen ve ilerleyen yıllarda “Hurin’in Çocukları” başlıklı esere dönüşmüş “Turambar Turin’e Dair” hikâyesi, Tolkien Legenderium’u içerisindeki başlı başına trajik bir eser olmasıyla okuyucu/araştırmacı karşısına çıkmaktadır. Hurin’in Çocukları eserinde tragedyalardan pek çok esinlenme olduğu görülmektedir.
Bu anlatı ile Sophokles’in Kral Oidipus tragedyası arasında pek çok benzerlik bulunmaktadır.
Turambar Türin’in başkarakter olduğu “Hurin’in Çocukları” eserinde kehanet kavramı hikayenin başından sonuna dek her an varlığını canlı tutmaktadır. Zira Turin’in kötü tanrısal varlık olan Morgoth’a esir düşen büyük savaşçı babası Hurin, Morgoth tarafından lanetlenmiştir. Üstelik bu lanet, Hurin’in eşi Morwen ve soylarını kapsamaktadır (Tolkien, 2017: 69-70). Buna benzer bir durum Sophokles’in Antigone tragedyasında da bulunmaktadır. Antigone’nin babası Oidipus’un eylemleri sonrasında kendisi ve soyu lanetlenmiştir. Lanetin veya musibetin soya intikal etmesi ise meseleyi politikleştirmektedir. Bu politikleşmenin bir boyutunu da hem Oidipus’un hem de Hurin’in lanete uğramış siyasi otorite oluşları oluşturmaktadır.
Turin’in yaşam öyküsünden yola çıkarak, onun baht dönüşünün tragedya metinlerindeki baht dönüşü ile tamamen aynı olmadığından söz etmek mümkündür. Zira Turin’in bahtı, Morgoth’un laneti yüzünden henüz çocukken dönmüştür. Turin hayatında bazı başarılar elde etse de lanet nedeniyle işlerinin bir türlü rast gitmemesi üzerine kendine “Kaderin Efendisi” anlamındaki “Turambar” adını takmıştır(Tolkien, 2017; 224).
Turin’in bahtının bu durumu, trajik hatalara (hamartia) sürüklenmesine engel değildir. Bu hamartia hallerine birkaç örnek vermek mümkündür. İlk olarak bir elf dostu olarak kabul edildiği Nargothrond şehrindeki ilk anlarında Valar’a karşı ileri geri sözler etmesi bir hybris örneğidir (Tolkien, 2017: 184). Burada politik mahiyette bir ölçülülük problemi de bulunmaktadır. Çünkü Turin bir insan olarak Arda’nın efendilerine saygısızlık ederek haddi aşmıştır. Bu haddi aşmada bir hiyerarşi sorunu da vardır. Çünkü Tolkien Legendairium’u hiyerarşisinde insanlar, Yalar ve Maiar ve Eldar(Elfler)’dan sonra gelmektedir. Turin’in hybrisi bu bağlamda haddini “bir insan olarak” aşmaktır. Bu olayın devamında Turin Norgothrond’ da siyasi nüfuz elde etmiş, bu ise onu sert ve gururlu biri haline getirmiştir (Tolkien, 2017: 196). Turin’in bu hali ise Antigone’deki Kreon’a benzemektedir. Kreon da sonradan kral olup hybris ile dolmuştur. Siyasi nüfuz sahibi Turin’in giderek artan hybris nedeniyle Norgothrond’a Vala Ulmo’nun Bilge Cirdan aracılığıyla gönderdiği tehlike uyarısını ve şehrin girişine Turin’in yaptırttığı köprünün yıkılması tavsiyesi geri çevrilmiştir (Tolkien, 2017: 197- 198). Bu noktada Hamartia neşvünema bulmuştur. Çünkü tanrısal bir otorite olan Ulmo’nun sözlerine değer verilmemiş, Bilge Cirdan’a gerekli güven gösterilmemiştir. Bu noktada yine politik mahiyette bir otorite sorunu vardır. Nitekim Nargothrond’un sonu, yıkılması istenen o köprü üzerinden şehre giren düşman ordusu ile gelmiştir. Bu ise nemessis durumudur.
Turin’in üzerindeki laneti en trajik korkulu etkisi ise ‘bilmeden’ öz kız kardeşi ile evlenmesidir. Nargothrond’un yıkılışından sağ kurtulan Turin, Brethil ormanlarında bir kız görmüş ve birbirlerine aşık olmuşlardır. Niniel adını alarak bu kızla evlenen Turin’in yeni memleketi, Morgoth’un solucanı, ejderha Galaurung ‘un saldırısına uğramıştır. Bu saldırı, Turin’in ejderhayı öldürmesi ile sonlanmıştır. Bu çarpışmadan sonra, Niniel’in ejderhanın yanında baygınca yatmakta olan aşkını bulduğu sırada canlanan Glaurang, son nefesinde Niniel’e onların kardeş olduğu gerçeğini söyleyip ölmüştür (Tolkien, 2017; 280). Bunun üzerine dehşete kapılan Niniel intihar etmiştir. İntihar etmeden evvel söylediği “Elveda, ey iki kez sevdiğim” sözleri ise Antigone’yi hatırlatmaktadır (Tolkien, 2017; 281). Turin de uyanıp gerçeği öğrendikten sonra intihar etmiştir. Turin’in intihar şekli ise Antigone’deki Kreon’un oğlu Haimon’un intiharına benzemektedir (Antigone, 2014: 48). Çünkü ikisi de kendi kılıçlarının karınlarına saplanması suretiyle ölümü tatmışlardır (Tolkien, 2017: 295-296).
Hikayenin ensest boyutu açıkça Kral Oidipus tragedyasından esinlenmiştir. Turambar Turin’in öyküsünde de ensest evrensel bir yasaktır. Bu ensest yasağı, toplumu oluşturan asli unsurdur. Bu mahiyette bir evrensel yasağı ihlal ettiğini öğrenen kahramanlar Oidipus’un aksine intiharı seçmişlerdir. İntihar ve dolayısıyla ölüm, trajik kahraman için “layığını bulmak” olarak okunabilmektedir (Eksen, 2008: 145). Çünkü artık mevcut yapının (polis ve Orta Dünya) dini, sosyolojik ve politik atmosferinde o karaktere yer yoktur. Yani kahraman yaşasa bir türlü yaşamasa bir türlüdür. Karakterin ölümü tam bu noktada gerçekleşmektedir. Hamartia ve karakterin sonu, kahramanı olduğu gibi seyirciyi/okuru da arada bırakmaktadır. Zira karakter hem hak ettiği ham de hak etmediği bir düşüş yaşamaktadır (Eksen, 2008: 148). Tam bu noktada katarsis (ruhsal arınma) peyda olmaktadır. Bu bağlamda Hurin’in Çocukları eseri güçlü bir katartik etkiye sahiptir.
Tam bu noktada tragedyaların en önemli yapıtaşlarından “tanınma” ortaya çıkmaktadır. Karakterler, bildikleri ve aslında oldukları kimlikleri arasında kalıp akıllarını kaçırmaktadırlar. Bu tür bir kimlik sorunu Oidipus’ta da bulunmaktadır. -Mevzu bahis kimlik sorununun her iki metin için güçlü bir katartik etkiye sahiptir.-
Hurin’in Çocukları eserindeki Ejderha Glaurung’un, Kral Oidipus tragedyasındaki Sfenks ile ve kardeşlerin küçük yaşta ayrılmasından kaynaklı bilinç dışı ensest, Oidipus’un da bebekken Thebai’den ayrılmasından kaynaklı olan ile benzerlik göstermektedir. Oidipus’un Sfenks’i bilmeceler ile alt edip Thebai’nin kaderine etki etmesi ise Hobbit eserindeki Bilbo ve Gollum’un bilmece yarışması ve Tek Yüzüğün Bilbo’ya geçerek Orta Dünya’nın kaderine etki etmesi de -politikliği tartışılabilir olsa da- benzer noktalar olarak görülmektedir.
Görüldüğü üzere Tolkien Legendarium’unun en acı parçası olan Hurin’in Çocukları pek çok noktada Sophokles’in tragedyaları ile benzerlik göstermektedir. Ancak tragedya metinlerinin politik özellikleri, dönemin Yunan dünyasının yansıması iken Hurin’in Çocukları eserindeki politik özellikler, en nihayetinde bir kurmaca olan, Tolkien Legenderium’unun kendi iç dinamiklerini yansıtmaktadır. Bu benzerlik hem trajik hem politik özellikler bulundurmaktadır.
KAYNAKÇA
ARİSTOTELES, Poetika, 3.b, İstanbul: Say Yayınları, 2017.
BİBER Burcu, Mitos’tan Logos’a Geçiş Sürecinde Tragedya’nın Yeri ve Önemi, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006. DİENSTAG Joshua Foa, Tragedya, Pesimizm, Nietzsche, Cogito sayı 54. 2008. İstanbul, ss. 133-144.
EKSEN Kerem, Trajik Hata ve Sessizlik, Cogito sayı 54. 2008. İstanbul, ss. 145-158.
NİETZSCHE Friedrich, Tragedyanın Doğuşu, 9.b, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2019.
PLATON, Sokrates’in Savunması, 19.b, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2019.
SOPHOKLES, Antigone, 1.b, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.
SOPHOKLES, Kral Oidipus, 11.b, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.
TOLKİEN J.J.R., Hurin’in Çocukları, 7.b, İstanbul: İthaki Yayınları, 2017.
TOLKİEN J.J.R., Silmarillion, I.b, İstanbul: Altıkırkbeş Yayın, 1999.
TOLKİEN J.J.R., Yüzüklerin Efendisi, 13.b, İstanbul: Metis Yayınları, 2020.
VERNANT J.P., NAQUET P.V., Eski Yunan’da Mit ve Tragedya, 1.b, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2012.