Gri bulutların gökyüzünü kapladığı bir gündü. Ninesinin ardında yavaşça köyün dışındaki dilek ağacına doğru gidiyordu. Ninesi köyün en yaşlı kişilerinden biriydi. Köyün geleneklerinin hemen hepsini biliyordu ve torununa bunları öğretiyordu. Bu yüzden Arei’nin ninesiyle olan ilişkisi usta çırak misaliydi. Bundan şikayetçi değildi. Hatta memnundu. Ondan bir şeyler öğrenmeyi seviyordu. Başta ninesinin disiplinine ayak uydurmakta zorlanmıştı ama sonra alıştı.
Kısa süre sonra, ağacın altına gelmişlerdi. Ninesi “Tütsüleri çıkar.” dedi. Arei çantasından iki adet tütsü çıkardı. Arei ninesine tütsüleri uzatırken “Bu sefer niçin buradayız?” diye sordu. Ninesi ufak bir çukur açarken “Bahar bize gelmedi bu yıl. Tinlerden bize merhamet etmelerini dileyeceğiz.” diye cevapladı. Arei sessizce diğer alet edevatı çıkardı.
Serin bir meltem esti. İkisine de ferahlık geldi. Yaşlı kadın tütsüleri yakıp bir şeyler mırıldandı. Arei onu takip etti. Bir süre sonra yaşlı kadın gözlerini açtı. Arei çantasından bir şerit kumaşla bir makas çıkarıp makası ninesine uzattı. Yaşlı kadın makası alınca üzerine tükürdü ve kumaşı kesti. Sonra kumaşları asmak için uygun bir dal aramaya koyuldular. Arei kendi dalını buldu. Gözlerini kapatıp dileğini mırıldandıktan sonra şerit kumaşı ağaca bağladı. Son düğümü atarken bulduğu dalda bir meyve olduğunu gördü. Önce bunu garipsedi, çünkü o zamana kadar dilek ağacının meyve verdiğini görmemişti. Meyveyi koparıp inceledi.
“Hadi kızım dönelim.”
Ninesinin sesini duyduğunda irkildi. Meyveyi kolluğuna sakladı. Etrafı toparladıktan sonra ağaca veda ettiler.
Köyde basık bir hava vardı. Herkes bıkkın bir ruh halinde hayatına devam ediyordu. Arei ve ninesi köye girdiğinde ihtiyar bir kadın ninesine doğru geldi. “Bir işaret var mı?” diye sordu ihtiyar kadın titreyerek. Arei’nin ninesi “Daha yeni dileği mayaladık az sabredin. Hava bozuk diye kendinizi koy vermeyin. Hade işinize!” dedi sinirle ve Arei’yi çekiştirerek evlerine doğru gittiler. Köy halkı hayal kırıklığıyla onlara baktı.
Ninesi eve girerken köy ahalisine sövüyordu. Arei ona hiç müdahale etmiyordu. Sinirini eğer atmazsa başına daha kötü şeylerin geleceğini biliyordu. Evleri iki katlı, sade bir yerdi. Üst katta yatak odaları ve kütüphane olarak kullandıkları bir vardı. Arei burada bazen gitarını alıp şarkı söylüyordu. Özellikle köyünün baygın havasında müzik yapmak ona iyi geliyordu. Alt katta ise salon, mutfak ve banyoları vardı. Çalışma yerleri ise bodrumdaydı. Genellikle şifalı otlar üzerine çalışırlardı fakat fazladan para kazanmak için terzilik de yapıyorlardı. Ninesi “Ben banyoya gidiyorum.” dedi sertçe. Arei ninesinin üst kata çıktığından emin olduktan sonra mutfağa gitti. Elbisesinin koluna gizlediği meyveyi çıkartıp yıkadı. Meyvenin şeftali gibi bir dokusu vardı. Önce eline bir bıçak alıp meyveden bir parça kesti. Bıçak meyveyi yarar yarmaz etrafa çok tatlı bir koku yayıldı. Arei çocukken çevre bahçelerden çaldıkları meyveleri hatırladı. Bu meyve onlardan daha güzel daha yoğun bir kokuya sahipti. Arei meyveden kestiği parçayı ağzına attığında lezzetine çok şaşırdı. Çocukluğunun neşeli günlerine döndü. Bıçağı bırakıp meyveyi hızla bitirdi. Meyvenin çekirdeğini sakladı. Her şey bittiğinde ağzının kenarlarından meyvenin tatlı suyu akıyordu. Elini yüzünü hızla yıkadı ve yukarı çıktı. Ninesiyle banyodan çıkarken karşılaştı.
“Kızım sen de bir kendine gel sonra tezgahın başına geç.”
Ninesinin sözlerinden sonra banyoya girdi. Üstünü başını iyice yıkarken dilek ağacının meyve dolu olduğunu hayal etti.
O gece Arei rüyasında bozkırdaydı. Biri kız diğeri oğlan iki çocuk toprağa bir fide ekiyor gülüp eğleniyordu. Çocukların yanına gitmeye çalıştı. Attığı her adımda fide biraz daha büyüyordu. Oğlan bazen gübre ve küçük hayvan ölüsü getirip fidenin dibine ekiyor, kız ise fideyi suluyordu. Fide gitgide uzadı ve bir ağaca dönüştü. Ağaca iyice yaklaştığında oğlanın elinde bir çalgı olduğunu gördü. Kızla birlikte şarkı söylüyorlardı. Bir adım daha attıktan sonra oğlanla kız ağaca bir dilek bağladı. Oğlan kıza bir mektup verdi. İkisi birbirine sarılıp ağladı. Son adımını attığında birden gece oluverdi. Sonra bir kadın çığlığı duydu.
Kan ter içinde rüyasından uyandı. Hemen mutfağa gidip bir bardak su içti. Biraz sakinleştikten sonra rüyasını düşündü. O kızla oğlan kimdi? Neden birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardı? Oğlana ne oldu? Bunların ağaçla alakası neydi? Kafasında bu kadar soru dönerken diline rüyasında duyduğu beste takıldı. Bestenin sadece küçük bir kısmı aklına takılmıştı ama bu kadarı bile ona fazlasıyla iyi geldi.
Ertesi sabah kahvaltıda ninesine “Nine dilek ağacı ne kadardır orada?” diye sordu. Ninesi lokmasını çiğnerken düşündü. “Otuz- otuz beş yıldır oradadır. Hayırdır niye sordun?”
“Merak ettim sadece. Peki, onu oraya kim dikmiş, biliyor musun?”
Torununun bu sorusu üzerine yaşlı kadının suratı düştü. Daha sonra derin bir nefes alıp “O ağacı Eleri teyzen dikmişti.” dedi. Arei çok şaşırmıştı. “Eleri teyze mi?”
“Evet, yavrum. Eleri teyze onu Karsaf ile dikti. İkisi birbirine çok yakındı. Arkadaşlıkları aşka dönüşmüştü. Zavallı adam genç yaşta savaşta öldü.” dedi ninesi hüzünlenerek. Arei ninesini ilk defa böyle görüyordu. Geçmişiyle onu üzmek istemiyor fakat meraktan çatlıyordu. Dayanamayıp “Bu Karsaf nasıl biriydi?” diye sordu nazik bir tonda. Ninesi soruyu duyar duymaz gözlerine bir canlılık geldi. “Ah! Karsaf çok iyi biriydi, yavrucum. Genç ve hayat dolu bir delikanlıydı. Güzel besteleri vardı. Eleri teyzenle çok iyi anlaşırlardı. Birlikte çok şarkı söylemişlerdi.”
“Rahmetlinin şarkı söylediğini ilk defa duyuyorum.”
“Ah benim güzel kızım. Rahmetli Karsaf öldüğünde çok ağladı. Bir daha şarkı söylemedi. Müzikten kaçtı.”
“Yazık olmuş.”
Ninesinin gözleri doldu. Arei ona mendil uzattı. “Teşekkürler.” dedi ninesi gözyaşlarını silerek.
Bu acıklı hikayeyi dinledikten sonra Arei “Gerçekten üzüldüm. Peki, Eleri teyze kendi şarkılarını ne yaptı?” diye sordu.
Yaşlı kadın canlanarak “O şarkılarını sakladı. Getireyim istersen çok güzeller.” Dedi ve yukarı çıktı. Ninesinin bir hüzünlenip bir sevinmesine bir anlam veremedi Arei ama rüyasında gördüklerinin anlamını öğrendiği için mutluydu.
Birkaç dakika sonra yaşlı kadın aşağı küçük bir kutuyla geldi. Kutuda birçok kağıt vardı. Bunların bazılarının köşesi yanıktı. Arei bütün şarkıları tek tek okudu. Bazılarında ağladı bazılarında güldü.
Son şarkıyı okuduktan sonra nınesının elini tutup teşekkür etti.
Arei’nin canını sıkan şey ninesinde olan şarkıların rüyasında duyduğu şarkıyla aynı olmamasıydı. Karsaf savaşa gitmeden evvel son bir şarkı daha yazmıştı fakat şarkı yarım kalmıştı. Onun bestesi hala kulaklarındaydı.
Günler günleri kovaladı. Rüyaları gitgide derinleşiyordu. Her gece yeniden Karsaf ile Eleri’nin hikayesine tanık oluyordu. Son şarkıya kadar gelindiğinde beste yarıda kesiliyor ve Eleri’nin çığlıklarını duyuyordu. Fakat bu sefer farklı bir şey olmuştu. Son adımını atmadan önce Eleri Karsafla vedalaşıp gittiğinde Karsaf oradan ayrılmak yerine ağacın içinden geçti. Bu sefer Eleri’nin çığlığını duyduğunda o çığlığa istemsizce Karsafın son şarkısıyla cevap verdi ve çığlık ona eşlik etti.
Arei uyandığında apar topar hazırlanıp dilek ağacına doğru gitti. Ağacın etrafını aradı. Ağacın dibinde çok küçük bir yarık vardı. Yarığın içine elini daldırdığında eline bir kağıt geldi. Dikkatlice kağıdı çıkardı. Kağıdın üzerindeki sözleri son şarkının müziğiyle okudu. Sözle beste birbiriyle uyumluydu. Arei büyük bir sevinçle oradan ayrıldığında ağacın arkasında bir silüet onu izledi.
Arei eve büyük bir heyecanla geldi. Ninesi onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Arei derin bir nefes aldıktan sonra “Dilek ağacının altında bunu buldum.” dedi ve elindeki kağıdı ona uzattı. Ninesi kağıdı aldığında şaşırdı. Fakat kağıttaki sözleri okuyunca bunun Karsafın son şarkısı olduğunu anladı. Ninesi büyük bir sevinçle torununa sarıldı. Arei ninesinden kağıdı aldığı gibi yukarı doğru çıktı. Ninesi de onu takip etti.
Kütüphaneye vardığında eline gitarı aldı. Ninesi “Ne yapıyorsun?” diye sordu. Arei “Eleri teyze ve Karsaf’ın yarım bıraktığı şeyi tamamlıyorum. Eleri teyze muhtemelen bu şarkıyı duymamış.” diye cevap verdi. Gitarının akordunu ayarladıktan sonra kafasındaki besteyle sözleri söyledi. Şarkıya o kadar odaklanmıştı ki bir anda nerede olduğunu unuttu. Şarkı bittiğinde ise içinde büyük bir huzur vardı. Gözlerini açtığında ninesinin ağlamakta olduğunu gördü. Elini omzuna koyduğunda ninesi ona sımsıkı sarıldı. “Aynı Eleri gibi okudun.” dedi hıçkırarak. Arei bu sözler sonrası duygulandı. Yaşlı kadının ağlaması geçtiğinde Arei “Gel bugün Eleri teyzeyi ziyaret edelim.” dedi.
Köyün mezarlığında o gece kimse yoktu. Dolunayın altında yaşlı kadın ve torunu bir mezarın önünde durdular. Önce mezarı temizlediler. Sonra Arei gitarını çıkardı. Gitarının akordunu ayarlarken gördüğü rüyaları düşünüyordu. Hazırlıklarını tamamladığında şarkıyı söylemeye başladı. Her bir sözde yavaş yavaş mekandan ve zamandan uzaklaşıyordu. Yaşlı kadın torunu şarkıyı söylerken etrafta ışık hüzmelerinin oluştuğunu fark etti. Şarkı devam ettikçe ışık hüzmeleri şekil alıyordu. Şarkının sonlarına doğru ışıklar torununun iki yanında toplanıp Eleri ve Karsafın suretlerine bürünerek torununa eşlik ettiler. Arei son tele vurduğunda gözlerini açtı. İki yanında âşıklar oturuyordu. İkisi de Arei’ye teşekkür etti ve yavaşça kayboldular. Nine ve torun sevinçten ağlıyordu. Birbirlerine sarıldıktan sonra Arei Eleri’nin mezarına dilek ağacının meyvesini bıraktı.
Ertesi sabah havadaki bulutların dağıldığını gören köy halkı bunu büyük bir sevinçle kutladı. Köyün dışındaki dilek ağacı tomurcuklanmıştı. Artık bahar vaktiydi.