Önceki ders tanışma faslını atlattık, programın üzerinden geçtik, sınavların ve ödevlerin içeriğinden söz ettik. Bugün konuya hızlıca başlıyorum. Eğer geçen haftadan aklınıza takılan bir şey varsa ders sonunda ya da mail atarak sorabilirsiniz.
Öncelikle, büyü nedir? Büyü evrenin normal işleyişine karşı gelmektir, denge halinde olan maddenin dengesini bozmaktır. Ama denge nedir, nasıl bozulur? Neden canlılar üzerinde büyü yapmak çok zor? Büyü yapmanın metotları, çeşitleri var mı; varsa farkları neler? Bu ders bu sorulara tarihten örneklerle ve bilimsel çalışmalarla cevap vereceğim ve büyünün nasıl işlediğine dair teorileri yüzeysel olarak anlatacağım. İleri sınıflarda hepsinin detaylarını göreceksiniz ama önce büyücülük alanının yapısını bilmeniz lazım.
İlk olarak, denge nedir? Denge, bir maddeye uygulanan net kuvvetin sıfır olması ve maddenin maksimum düzensizlik ve minimum enerji eğilimlerinin birbirlerini sıfırlamasıdır. Çok fazla terim var biliyorum. “Büyü bölümünde değil miyiz, neden fizik, kimya görüyoruz?” diyebilirsiniz ama büyüyle, evrenin şimdiye kadar bildiğimiz kurallarına karşı gelmeden önce bu kuralları öğrenmeniz gerekiyor. Tanımın ikinci kısmıyla başlayalım: maksimum düzensizlik ve minimum enerji. Maddeler sürekli olarak titreşim halinde bulundukları için çok yavaşça da olsa partiküller birbirlerini iterler ve dağılırlar. Naftalinin durduğu yerde süblimleşip havaya karışması veya suya atılan şekerin karıştırılmasa da suya dağılması maksimum düzensizlik eğilimine örneklerdir. Uyarılan elektronun bir süre sonra tekrar eski orbitaline dönmesi ise minimum enerji eğilimine bir örnektir. Bu iki eğilim zıt yönde çalışırlar suyu ısıttığınızda daha hızlı buharlaşır ama buharlaşma suyun soğumasını da hızlandırır. Bu iki eğilimin dengede olması kendi kendine oluşan bir durumdur ve bunu engelleyen iki şey vardır. Birincisi dışarıdan uygulanan kuvvet. Bu yüzden tanımın ilk kısmında net kuvvetin sıfır olması gerektiğini söyledim. Dengeyi engelleyen ikinci şey ise yaşam. Cansız maddeler maksimum düzensizliğe eğilimliyken canlı bir varlık bir arada durmaya çalışır. Cansız maddeler fazla enerjiyi çevresine dağıtırken canlı maddeler enerjiyi depolarlar. Canlıları cansızlardan ayıran, eskilerin adına yaşam dediği şeyin fiziksel bir enerji tipi olduğunu 3074 yılında Hasina Schneider-Watanabe keşfetti. Stamina adı verilen bu enerjiye sahip maddeler minimum düzensizlik ve maksimum enerji eğilimi gösteriyor, yani cansız maddelerin zıttı. İşte büyü dediğimiz şey de staminanın manipülasyonu. Staminanın keşfinden yaklaşık 100 yıl sonra staminanın manipüle edilebileceğini keşfettik ve sonra uzun çabalar sonucu büyücülük dediğimiz alan oluştu. O zamana kadar bilinen fizik kurallarının zıddına bir işleyiş olduğu için yaptığımız şeye büyü dendi ve öyle kaldı ama bu eskilerin sandığı gibi doğaüstü bir şey değil. Sadece eskiden bilinmeyen bir enerji türünü kullanıyoruz. Ateşi bulan kişiye büyücü denmesi gibi bir durum bu.
Tam mekanizmasını henüz çözemesek de staminayı hissedebiliyoruz. Vücudunuza giren bakterilerin staminası hasta hissetmenize, arkanızdan size bakan birinin staminası izleniyor gibi hissetmenize yol açar. Büyü okulunda yapmayı öğreneceğiniz şey ise hissettiğiniz staminayı harekete geçirmek. Bedeninizdeki staminayı uzamda belirli bir yere yönlendirdiğinizde o bölge bir süre canlı gibi davranacak, düzenlenmeye başlayacak ve enerji çekecektir. Zaten canlı şeyler üzerinde büyü yapmak bu yüzden çok zor. Hâlihazırda staminası olan bir bölgeye kendi staminanızdan yeterli miktarda aktarmanız gerekir. Yeterince stamina aktarmazsanız, yaptığınız şeyin hiçbir etkisi olmaz. Fazla stamina aktarırsanız, kendi yaşam enerjinizi fazla azaltırsınız ki bu da çok tehlikeli bir şey-söylememe bile gerek yok herhalde.
Mesela masadaki şu bardağı aşağı itmek istiyorsunuz, nasıl yaparsınız? En basit yöntem bardağın yanındaki havaya stamina aktarmak olur. Bu durumda bardağın yanındaki hava daha düzenli bir hale geçmeye başlar, bu da havanın önce yoğunlaşması, sonra da sıvı ve hatta belirli düzeyde katı olması demek. Yoğunlaşan bölge çevresinden hava çekeceği için bir rüzgâr oluşturur. Bu rüzgârı kullanarak masanın kenarındaki bir bardağı düşürebilirsiniz. Ya bardak masanın ortasındaysa?
Bu durumda “Staminayı yana atayım da rüzgârı bardağı itsin” diyemeyiz; daha iyi ayarlanmış bir metot kullanmamız gerekir. Bu metotta staminayı sizden kopuk bir şekilde aktarmak yerine, sizinle ince bir bağı kalmasını sağlarsınız. Bu sayede havada oluşturduğunuz canlımsı obje sizin hareketlerinizi hatta düşüncelerinizi taklit edebilir. Bu sayede bardağı itebilirsiniz. Yeterince detaylı bir büyü yaptıysanız bardağı tutabilirsiniz de ama unutmayın ki büyü yaparken bir canlının staminasının azalması gerekir. Bu yüzden eski masallarda anlatılan depremler, hareket eden dağlar, tsunamiler, tayfunlar yapılamaz büyülerdir. Bu tarz bir büyüyü yapabilmek için bir katliam yapmanız gerekir.
Bu oldu da! Günümüzden 96 yıl önce – hala büyünün işleyişi çözülememişken – bir büyücü yaşadığı adanın suyun altında kalmaması için tüm adayı yükseltmek istedi. Kendi staminası yetmese de çevresindeki ormanın staminasının kendi eksiğini kapatacağını düşündü. Ama öyle olmadı. Bitkiler stamina üretebilir ama kütlelerinin önemli bir kısmını oluşturan ksilem boruları ölü dokudan oluştuğu için oran olarak az staminaları vardır. İşte büyücünün bilmediği şey buydu. Onun staminası yetmeyince az staminalı olan ağaçların değil, çok staminalı olan hayvanlar ve insanların staminası çekildi. Ada yükseldi yükselmesine ama adada yaşayan kimse kalmadı.
Büyücü de staminasını büyü için harcadığı için öldü. Günümüzde tüm ada müze olarak hizmet veriyor. Orada yaşayanların eşyaları korunuyor ve o hayatların nasıl yarım kaldığı gösteriliyor. Staminası çekilince klavyesinin üstüne yığılan ve 96 yıldır önündeki dosyaya “r” harfini yazan, bu katliamın sembolü haline gelen kadını hepiniz görmüşsünüzdür zaten. Onun yazdığı “r” sayısını takip eden siteler de var. Onun ölümden sonra devam eden etkisinin yanında, tabağındaki yemeği bitirememiş bir adam, oyuncaklarının üstünde yatan bir çocuk, elindeki rakete sarılan genç kız gibi birçok yarım kalmış hayatın örneği var o adada. Eğer bir gün Venüs’e giderseniz bu adayı ziyaret etmeyi unutmayın lütfen. Her büyük güç gibi büyünün de iyi ve kötü etkilerini görmeliyiz. Hem sınırlarımızı bilmemizi sağlar, hem de sınırını bilmeyen biri olduğunda tedbir almamızı. Büyüyü öğrendiğinizde staminanın hareketini daha iyi hissedersiniz. Eğer biri bu tarz büyük bir büyü yapıp başkalarının canını tehlikeye atarsa, diğer büyücüler staminanın hareketini hissedip, durdurabilir ve birçok hayat kurtarabilir.
İsterseniz derse kısa bir ara verelim. Çok üzücü ve iç karartıcı bir olaya çok hızlı girdim. İlk ders için ağır oldu. 1O dakika sonra devam edeceğiz. Lütfen vaktinde gelin.