En Çok Okunanlar

Benzer Başlıklar

Dr. Jekyll Ve Bay Hyde İle Gölge Arketipine Kısa Bir Bakış

Gotik edebiyat başlangıcından beri edebiyat çevrelerince ciddiye alınmaya değer görülmeyen bir tür olmuştur. Ancak tabii ki gotik edebiyat da diğerleri kadar değerli ve incelenmeye değerdir. Sadece etkileyici şatolar, karanlık atmosfer ya da doğaüstü olaylardan ibaret olmayan gotik edebiyat insan doğasının iyi ve kötü yönlerini, psikolojik açıdan inceleme fırsatını da sunar. Frankenstein’da tanrı kompleksine girmiş bir insanın kendisine ve çevresine verdiği zararları derinlemesine görme fırsatı bulurken, Şeytanın İksirleri’nde Freud’un bahsettiği “tekinsiz” adlı kavrama Medardus’un kişiliğinde tanık oluruz. R.L. Stevenson’ın Dr. Jekyll ve Bay Hyde eseri de gotik edebiyatın en güzel eserlerinden biri olmasının yanında, Psikanalitik açıdan da analiz edilmesi gereken bir karakteri edebiyata kazandırır. Bay Hyde karakterini incelemek üzere Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’un Gölge arketipinden yararlanacağız. Ancak öncelikle arketip kavramına göz atmakta yarar var.

Sözlük anlamıyla arketip yunanca arche (köken, öz) ve typos (form, şekil) kelimelerinin birleşiminden meydana gelir (Davydov ve Skorbatyuk: 2005). Antik felsefenin geç dönemlerinde arketip bir prototipi veya ideayı ifade etmek için kullanılırdı. Bu mutlaka orijinal, yeni yaratılmış bir formdur. Bir şeyin ilk şeklidir. Jung’a göre “arketip terimi Philo Judaeus’unİmago dei (God-image) yani insandaki tanrı imgesi kadar eskidir” (Davydov ve Skorbatyuk: 2005). Tanrı, tanrı ideasından sonra var olmuştur. Ona göre arketip kelimesi Platon’un idea teorisinin başka bir sözcükle yeniden açıklanmasıdır. Platon’un idealar teorisine göre idealar ya da formlar her şeyin, kavramların (iyilik, güzellik, cesaret vs.) bile, fiziksel olmayan özleridir yani fiziksel dünyadaki her şey ideaların bir kopyasıdır, imitasyonudur. Dolayısıyla arketip terimi en başından var olan ilksel olanı, arkaik olanı ifade eder. Yaratan ve yaratılan her şeyden en önce onun arketipi yani fikri vardır. Jung’a göre imge arkaik olduğunda ilksel imgedir. “Başka yerlerde arketip de denen ilksel imge her zaman kolektiftir, yani en azından her millette veya her çağda ortaktır. En önemli mitolojik motifler her ırkta ve her zaman ortaktır” (Jung, 2016: ss.40-41) Kolektif bilinç dışından üretilmiş olan arketipler çok fazladır: persona, gölge, anima ve animus, yaşlı bilge adam, kahraman… Örneğin her kültürde bir kahraman arketipi vardır ya da o kahramana yol gösteren, dara düştüğünde yardım eden yaşlı bilge adam arketipi vardır.Ancak bu arketiplerin isimleri ya da içerikleri kültürden kültüre değişmektedir.

Konumuzla yakından ilgili olduğundan biraz Gölge arketipinden bahsedelim. Gölge arketipi kolektif bilinç dışı arketiplerinden birisidir. Gölge, insanın bastırdığı, utandığı, kaçtığı dürtülerin, arzuların toplamıdır. İnsan bu güdüleri bastırırsa uygarlaşmış sayılır ancak yaratıcılığı ve duygusallığı yitirir. Gölge reddedilirse, kişi gölgesini diğer insanlara yansıtır (Bkz. Jung, 2015: s.154). Bu demektir ki insan içindeki zayıflıklarla ve kötü tarafıyla uzlaşmazsa, karşısındaki insanlarda da bu kötü özellikleri görür. Söz gelimi, eğer birisi yaptığı şeyin kötülüğünü, ahlaksızlığını kabul etmiyorsa, kendini bir “melek” diğer insanları ise ahlaksız olarak görür. Bu da şişme dediğimiz olaya yol açar. Kendisini kusursuz gören, tanrısallık hissi içindeki insan, akla hayale gelmeyecek şeyler yapar ve bunları meşru görür. Çünkü o mükemmeldir.

Her şeyde olduğu gibi insan varoluşunda da bir denge söz konusudur. İnsan iyi olduğu kadar kötüdür de. Toplum içinde ortaya çıkaramayacağı arzuları bastırmak zorunda kalır ancak dengeyi kurmak zorundadır. Yoksa bahsedilen denge bozulur ve insan karanlık tarafına teslim olabilir. Buna örnek olarak sadece zevk için vahşice işlenen seri katil cinayetlerini gösterebiliriz. Gölge insanların, kendi benlikleriyle barışmaları yolunda karşılarına çıkan içsel engellerin arketipleştirilmiş halidir. İnsan, tamamlanmış bir birey olma yolunda öncelikle kendi kötülüğünü tanımalıdır, tanımalıdır ki kabullenip kontrol altına alabilsin. Kötü tarafının bilincinde olmayan kişi, kendine ve etrafına farkında olmadan zarar vermeyi sürdürecek ve asla bir “birey” olamayacaktır.

Henry Jekyll ve Gölgesi

Dr. Jekyll’ın arkadaşlarından biri olan Avukat Utterson ve bir arkadaşının doktorun evinin orada kısa boylu ve çirkin bir insan görüldüğü ile ilgili konuşmalarıyla başlar. Günden güne ise o çirkin adam daha çok görülmeye başlar ve etrafta cinayetler işlenir. Her görenin çok çirkin ve insan olamayacak kadar iğrenç olarak tanımladığı bu kısa boylu adam olayların sorumlusu olarak görülür. Bunun üzerine doktor o kişinin Bay Hyde olduğunu ve artık onun koruması altında olduğunu bir mektupla arkadaşlarına bildirir. Ancak Bay Hyde artık kontrolden çıkmıştır. Cinayetler işlemeye devam eder. Bunun böyle sürmeyeceğini anlayan doktor yine bir mektupla olayın iç yüzüne dair açıklama yapma ihtiyacı duymaktadır. Doktor mistik çalışmalara yöneldiği dönemde insanı tamamen değiştirecek bir iksir keşfeder. Önceleri bu değişimden memnun olan doktor, zaman geçtikçe ikinci kişiliğini zapt etmekte oldukça zorlanır. Kontrol altına almaya çalışır ancak artık kötü tarafı onu ele geçirmiştir ve bunu gören doktor kendini öldürmeye karar verir.

Bay Hyde karakterinin bir gölge arketipi olduğunun en önemli göstergelerinden biri, Hyde’ın Jekyll’ın evinin arka sokaktan girilen kısmında yaşamasıdır. Bu ev, dıştan harabeye benzemektedir, ayrıca bulunduğu yer de Londra’nın en rezil ara sokaklarından biridir. Burada iki dikkat edilmesi gereken husus var: Birincisi, eve iki girişin olması, birinden Hyde’ın, diğerinden Jekyll’ın girmesi. İnsan ruhunun iyi ve kötü olarak ikiye bölünmesi gibi, iki girişi olan, birinden iyi diğerinden kötü kişiliğin girdiği ortak ev de Henry Jekyll’ın ikiye bölünmüş psikesinin bir temsili gibidir. Bir diğer husus da bu evin girişlerinin bulunduğu konumdur. Jekyll’ın yaşadığı kısmın girişi tabii ki güzel bir mahallede yer alırken, Hyde’ın girdiği kısım, Londra’nın en rezil ara sokaklarından birindedir. Hyde’ın temsil ettiği gölge arketipi, herkese görünür olan, iç açıcı güzel bir yerde değil, ıssız, kimsenin uğramadığı, toplum tarafından saygıdeğer olarak görülmeyen kimselerin yaşadığı bir yerde yaşar. İlkel tarafımız olan gölge de en rezil, en kötü hislerimizin saklandığı bir depo olarak bilinç dışına itilmiştir. Tıpkı Hyde’ın Londra’nın en lüks mahallesine değil de rezil insanların bulunduğu ara sokağına itilmesi gibi.

Bay Hyde çok da acımasız bir adamdır. Cinayetler işler, küçük bir çocuğa çarpıp düşürdüğünde, bir de üzerine çocuğu ezmeye çalışır. “O, doğuştan habis ve kötüydü. Her davranışı ve düşüncesi kendine odaklıydı. Başkalarına işkence etmekten, taştan yapılmış bir insan gibi hayvanca bir keyif alıyordu” (Stevenson, 2009: s.95). Henry Jekyll’ın ikizi hakkında söylediği bu laflar, onun gölge arketipi olduğunun bir kez daha altını çizer çünkü gölgenin bir farkındalığı, hissi ya da etik duygusu yoktur. Kötülük yapıyorsa bu sadece kötülük yapma amacıyladır.

Bay Hyde’ın bir diğer göze çarpan özelliği de onu gören kim olursa olsun, kişinin içinde bir iğrenme ve nefret duygusu uyandırmasıydı. Bunda belki şekil olarak da çirkin ve bozuk vücudunun, yüzünün etkisi vardı ama çok daha fazlasıydı. Dr. Lanyon’a bu konuda kulak verelim: “Ama aradan geçen zaman içinde, sebebin nefretten daha öte asil bir dayanağı olduğuna ve bunun insan doğasının çok daha derinlerinde yattığına olan inancım kuvvetlendi” (Stevenson, 2009: s.82). Evet, bu gerçekten de insan doğasına ait bir durumdu. Henry hariç bütün insanların ondan iğrenmesinin sebebi, kendisinin de dediği gibi insanların iyi ve kötünün bir karışımı olması ve Hyde’ın insanlara kendi iğrenç yanlarını anımsatmasıydı. Kendi gölgelerini bastırmış olan insanlar, adeta yürüyen bir kötülük makinesi olan Hyde’ı görünce, farkında olmadan aslında kendilerinden iğreniyorlardı. Jekyll, Hyde’dan iğrenmiyordu çünkü o kendisinin bir parçasıydı ve bu durumun zaten farkındaydı: “Aynada o çirkin varlığa bakarken içimde hiçbir nefret uyanmadı, sadece hoşnutluk duydum. Bu da bendim” (a.g.e, 2009: s.82).

Peki, Jekyll neden böyle bir yola girdi?

Aristokrat bir çevreye ait olan Doktor Jekyll, ne kadar iyi bir insan da olsa, içinde bastıramadığı hayvani içgüdüleri keşfetmişti.

İçindeki iyi ve kötü daima çatışıyordu ve bu durum onu mutsuz etmekteydi. Utterson’a yazdığı mektupta insanın çift yaratıldığını, kendi varlığında insanın ikinci ilkel kişiliğinin farkına vardığını söylüyordu (Bkz.A.g.e, 2009: s.88).

Jung da gölgenin insanın düzeydeki bir parçası olduğunu söyler: “Kişiliğin daha düşük düzeydeki parçası. Seçilmiş bilinçlilikle başa çıkamadıkları için yaşam sürecinde kendilerini ifade etmelerine izin verilmeyen ve bu nedenle, bilinç dışında karşıtlık yaratmaya çalışan ve oldukça bağımsız bir hizip oluşturan tüm bireysel ve ortak ruhsal öğeler” (Jung, 2001: s.19; Akt., Saydam,2020: s.14).

Jekyll’a baktığımızda da sahip olduğu konum sebebiyle içindeki bastırılmış arzuları ortaya çıkaramayacaktı; çünkü o toplumun saygı gösterdiği biriydi, tabu olarak görülen şeyleri yapmak, onun toplumdan aforoz edilmesine, saygıdeğer konumunu kaybetmesine sebep olurdu. Bu yüzden de içindeki iyi ve kötü tarafın ayrılmasına karar verdi. Böylece suçlu olan sadece Hyde olacaktı. Jekyll aynı kalacaktı. Bu yaklaşım, onun vicdanını rahatlatma yoluydu. Ancak işler beklediği gibi gitmedi.

Zamanla Hyde, Jekyll’dan daha güçlü bir hale geldi. En savunmasız anlarında  onu yakalıyordu.  Bilincin en zayıf olduğu ve bilinçaltının iyice su yüzüne çıktığı uyku anlarında Hyde ortaya çıkıyor, Jekyll olarak uykuya dalan karakter, Hyde olarak uyanıyordu. Bu yüzden Jekyll uyumamaya başladı, bu onu daha da güçten düşürüyordu. Böylece Hyde artık üstünlüğü ele geçirdi. Jekyll, dayanamayarak, tamamen Hyde’ı hayatından çıkarmak istedi, iki ay boyunca çıkardı da. Gölgesini bastırdı. Ancak Hyde, iki ay sonunda daha da güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Çünkü içgüdüler ne kadar bastırılırsa, geri dönüşü o kadar yıkıcı olur. Keza Jekyll için de bu söz konusudur.

Hyde daha büyük bir vahşet isteğiyle adeta “kükreyerek” içinden çıkmıştır. En sonunda ise, Hyde üzerinde kontrolünü kaybeden Jekyll, intihar etmeyi seçmiştir. Hyde ne kadar son anlarında kontrolü ele geçirse de son sözü Henry Jekyll’ın bilincinin söylediğini varsayabiliriz böylece.

Frieda Fordham’a göre: “Kişi bu karanlık yönüyle bir arada yaşamanın kendine göre bir yolunu bulmak zorundadır. Gerçekte zihinsel ve bedensel sağlığı da genellikle buna bağlıdır. Olduğumuzdan daha iyi ve yüce insanlar olarak yaşamaya çalışmak bizi aşırı derecede ikiyüzlülüğe ve sahtekarlığa götürür. Ayrıca üzerimize öylesine bir gerilim yükler ki, çok daha kötü durumlara düşer ve çöküntüye uğrarız” (Fordham, 1999: s.63).

Henry Jekyll da bu iki kişiliği arasındaki çatışma yüzünden çöküntüye uğramıştır. Gölgesiyle bütünleşmek yerine, ondan ayrılmayı seçmiştir, onu başka bir kişi olarak görmüştür: “Sonuçta suçlu olan Hyde’dı, yalnızca Hyde” (Stevenson, 2009: s.95). Böylece Hyde’ın işlediği suçlarla bir ilgisi olmayacağını, iki ayrı kişilikle hayatına devam edeceğini düşünmüştür. Ancak bilinçaltına hakim olacağına dair kendinde bulunan bu kibir onun sonunu hazırlamıştır.

“Yaşamlarımızda şu ya da bu niteliğimizi durmadan bastırmamız gerektiğinden, gölge hiçbir zaman tam olarak bilinç yüzeyine çıkarılamaz. Ancak hiç olmazsa, en belirgin özelliklerinin bilince getirilmesi ve ‘ben’ ile aralarında ilişki kurması önemlidir; böylece ‘ben’ güçlenir” (Jung, 2006: s.70).

Görüldüğü gibi gölgenin en azından belirgin özellikleriyle bir uzlaşmaya gidilmelidir. İnsan, olduğu kişiyi iyi ve kötü yönleriyle kabullenmelidir. Ancak Jekyll’ın durumunda, bir kez kapalı kaldığı hapishaneden çıkan gölge, kişiliğin diğer kısmıyla alakası kesildiğinden, kontrolden çıkmıştır. Böylece Henry “birliğe” ulaşamamış, “ben” haline gelememiştir.

 

KAYNAKÇA

Davydov, Andrey ve Skorbatyuk, Olga. (2015), “From Cari Gustav Jung’s Archetypes of the  Collective Unconscious to Individual

Archetypal Patterns”. N on-Traditional Psychoanalysis: Selected Scientific Articles And Presentations At Conferences.

Fordham, Frieda. (1999), “Jung Psikolojisi”. Çeviren: Aslan Yalçıner. Say Yayınları, İstanbul.

Jung, Carl Gustav. (2006), “Analitik Psikoloji”. Çeviren: Ender Gürol. Payel Yayınevi, İstanbul.

Jung, Carl Gustav. (2015), “Jung Psikolojisi”. Derleyen: Murat Ukray. Yason Yayıncılık, Ankara.

Jung, Carl Gustav. (2016), “Analitik Psikoloji Sözlüğü”. Çeviren: Nur Nirven. Pinhan Yayıncılık, İstanbul.

Jung, Carl Gustav. (2020), “Dört Arketip “. Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer. Metis Yayınları, İstanbul.

Stevenson, R.L. (2009), “Dr. Jekyll ve Bay Hyde”. Çeviren: Öznur Ayman. Antik Dünya Klasikleri, İstanbul.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz