Fantas(an)tikDergisi’nin2.sayısında Türk korku sineması üzerine yazmıştım, hatta durum öyle bir hale gelmişti ki Türk korku sinemasının adını “Cin Sineması” olarak değiştirme teklifini dahi yetkililere haykırasım gelmişti. Ancak önceden de bahsettiğim bu sıkışmışlık durumu sadece Türk korku sineması ile sınırlı kalmıyor, özellikle Türk dizi ve filmlerini konularına göre ayırmadan baktığımızda birbirinin tekrarı, özgünlükten uzak bir döngüye girdiğini söylememiz yanlış olmaz.
Yerli dijital yayıncılık oluşumlarının ortaya çıkması ve Netflix gibi İnternet yayıncılığının Türk pazarına girmesiyle birlikte birçoğumuzun “Sonunda bir nefes alacağız!” dediğini duyar gibiyim. Gelişmeler ilerledikçe Türk sineması ve televizyonculuğu adına bir hayli umutluydum.
Netflix’in ilk Türk yapımı olan ve fantastik unsurlar barındıran Hakan: Mıuhafız başlangıçta yoğun bir merak içerisine çekmeyi başarmıştı. Yapımda tarihsel ve fantastik unsurların bulunması ve İstanbul’un kültürel zenginliğinin ele alınması, yapımın pazarlanmasının en güzel noktalarından biriydi. İlk sezon başladığında yapım ortalamanın üzerinde başlamıştı. Peki, sonra ne oldu?
Evren Tasarımı Nedir?
Evren tasarımı, ‘en küçüğünden en büyüğüne kadar detaylar deniziyle’ dolu, üzerine sayfalarca yazılabilecek bir alan aslında. Ancak, siz okuyucuları kavram yağmuru altında bırakmaya içim el vermiyor. Evren tasarımı üzerine kısaca bir özet geçmemiz gerekirse şöyle söyleyebiliriz: Bir hikayeniz ve o hikayenizin geçtiği bir yer var. Bu alanın kendi kozmik güçleri, bu kozmik güçler arasında denge, karşıtlıklar ve kurallar mevcut. Bütün bunların etrafında da karakterleriniz ve yarattığınız o kurgusal dünya yaşamakta. Bilimkurgu ya da fantastik kurgu için de temel evren tasarımları hemen hemen bu şekilde işlemektedir. Kurduğunuz evrenin kendine has dinamikleri ve bu dinamikleri destekleyen durumlar vardır. Bunu sebep-sonuç ilişkisine benzetebiliriz. Bir hikayenin yaşadığı evren ne kadar detaylı ve düzgün tasarlanırsa hikaye de aynı doğrultuda bir o kadar güzelleşir. Bu hem anlatıcının hikayeyi aktarmasına hem de okuyucunun ya da izleyicinin hikayenin içine dahil olmasına rahatlık sağlar.
Hakan: Mıuhafız, Netflix’in ilk Türk yapımı olarak karşımıza çıkıyor. Genel izleyici yorumlarına ve şahsi düşüncelerime göre ilk sezondan sonra dizinin saçma bir yere evrildiği ve toparlayamadıklarını söylemek yanlış olmaz.
Netflix’in fantastik temalı ikinci Türk yapımı, Atiye’yle birlikte seyircisiyle buluştu. İlk sezonu gayet beğenmiştim; kültürel motifleri dozunda kullanmaları ve izleyicinin merak duygusunu dinç tutmalarıyla, yapay diyaloglara rağmen, sizi kurgu evrenin içine çekebiliyordu. Ancak Atiye’nin ikinci sezonunda birinci sezonla alakası olmayan bir yapım izledik. Ben sezonu bitirdiğimde “Tamam da ne alaka?” kafasına girdiğimde kendimi tokatlamak istedim. İki diziyi de ilk sezondan sonra bozmalarının temel nedeninin, “Abi biz bunu anlatalım da nasıl anlattığımızın önemi yok.” zihniyeti olduğunu düşünüyorum.
Bu tarz fantastik temalı yapımların kalitesini belirleyen birkaç değer vardır. Bunlardan biri “gerçeklikten beslenip fantezi ögelerini gerçekliğe yedirebilmek”, bir diğeri ise yapımın da temel sorunu olan “evren tasarımı”dır.
Evren tasarımının önemi ise belirleyici unsurdur. Eğer fantastik ögelerin bulunduğu bir evren tasarlayıp bu evrenden bir hikaye yaratacaksınız o evrenin kuralları, güç dengeleri ve motivasyon unsurları olmak zorunda ki o evren bizi içine çekebilsin. Bizler, fantastik temalı bu iki Türk yapımda da konu ilerlemesine rağmen bir evren tasarımı göremiyoruz ve bu durum olayların havada kalmasına, karman çorman bir yapıyla karşılaşmamıza sebep oluyor. Tolkien’in ölümsüz Orta Dünyası, Lucas’ın Yıldız Savaşları serisinin kült haline gelmesinin sebebi ince işlenmiş bir evren tasarımına sahip olmalarıdır. Ne Hakan: Mıuhafiz ne de Atiye, bu iki kült eserle asla karşılaştırılamaz ancak evren tasarımının hikayedeki önemini örneklendirmek adına iki tane popüler evrenden bahsetmek gereği duydum.
Konuyu fazla uzatmadan toparlamamam gerekirse Hakan: Mıuhafiz ve Atiye’nin tür bakımından ortak ve en temel sorunu, evren tasarımı konusunda yetersizliğidir.
Doğal olarak bu eksiklik başta hikaye tasarımcıları ve senaristler olmak üzere bütün yapımı etkilemekte dolayısıyla karşımıza neyi nasıl anlatmak istediği konusunda bocalayan, yetersiz kalan iki yapım çıkmakta.
Bunca kültürel zenginliğe sahip topraklarda kültürel motifleri doğru kullanamamak ve kolaya kaçıp ‘oldu bitti’ zihniyetinde olmak beni bir miktar üzüyor. Evet, biliyorum çok büyük bir istek ama insan yine de söylemeden edemiyor; umarım bir gün bu kolaya kaçma düşüncesinden kurtulup seyircimizi aptal yerine koymayız.