Geralt, Velen’in bataklıklarında gün yüzüne çıkmamış bir vampir özütünün peşinde günlerini harcamıştı. Bu özüt, Triss Merigold’un Novigrad’da tanışıp epey sevdiği öksüz bir dilencinin canını kurtaracak yahut en azından denenecekti. Çocuk, Filavandrel hikayelerini dinleyerek bu elfe hayran olmuş, daha sonra da kendisi insan olmasına rağmen bir elf gibi hissetmek için yahut buna inandığından adını Elluvandrel olarak değiştirmişti. Kıtada bir elf olmak, özellikle kuzeyde bu ırk ile anılmak, tehlikeli olsa da çocuk inadını sürdürmüştü. Hatta kulakları uzun gözüksün diye köye gelen cüce tüccarlardan uzun takma kulak almıştı. Cüce tüccarlar, bu kulakları Belleteyn kutlamaları için elinde bulundurduğunu söylüyordu, ama gerçek, Touissaint’ın meşhur maskeli balolarında kullanıldığıydı. Nedeni bilinmez ama cüceler Touissaint’ta bulunduklarını kuzeye geldi geleli inkar ediyorlardı. Oysa büyük savaş bitmiş, Nilfgaard geriye çekilmiş, ortalığı uzun sürmeyeceği belli olsa da barış hali kaplamıştı.
Elluvandrel’in vampir özütüne ihtiyaç duyacak kadar vahim duruma düşmesinin sebebi Gaunter O’Dimm’den başkası değildi. Bu kadim iblis, küçük
işler peşinde koşmayı sevmezdi. Fakat bu ışın Triss Merigold’a, oradan da büyücünün yanından ayrılmayan Geralt’a gideceğini bildiğinden çocuğu maşa olarak kullanmıştı. Elluvandrel, Touissaint’ta Geralt ve Triss’in yakınlarındaki bir şarap mahzeninde çalışıyordu. Bu işi ona Triss Merigold bulmuştu, çocuk da hiç reddetmeden işe koyulmuştu. Elflere olan aşkı kısa sürede çevreye yayılmış, çocuğun bu merakıyla dalga geçenlerin sayısı da günden güne artmıştı. Elluvandrel ne kadar iyi çalışıyorsa bir o kadar da hayallerinin peşinden gidiyordu. Takma kulakları kulağında mahzene şarap indiriyor, gelip geçen şövalyelerin hikayelerini dinliyor ve elf olacağı günü iple çekiyordu. Tabii bu, bir tanrıyla anlaşma yapılmadığı sürece mümkün değildi. Elluvandrel, elf kızlarını gördüğünde resmen yerinde duramıyordu. Kalbi saniyede sayısız kere atıyor, elinde iş varsa aksatıyordu. Yaşadığı bu durum, onu dalga çemberinin içine sürükleyecek olayların fitilini ateşlemişti.
Çevredeki yaşıtları, çocukla dalga geçmek amacıyla bir elf tutmanın yoluna koyuldular. Kent içinde sadece elf çalıştıran gizli bir genelev vardı. Kapıyı tıklatıp girmeye çalıştıklarında yaş engeline takılsalar da birkaç altın bu işi hızlıca çözdü. Kentin soylularını giydiren terzinin oğlu bu iş için yığınla para getirmişti. Dört arkadaş içeri girip genelevin mamasıyla konuşmaya başladılar. Mama, katiyen kızlarından birinin dışarı çıkmasını istemiyordu. Terzinin oğlu önce konuşarak çözmeye çalıştı, fakat bunun olmayacağını anlayınca kesenin ağzını açtı. Yirmi altın dedi önce. Mama, haşa olmaz deyince otuza çıktı hemen ve kısa sürede otuz üç altına anlaşıldı. İki altın da elf kızına verilecekti.
Dört çocukla birlikte elf fahişe de genelevden çıktı. Kız tam olarak ne yapacağını bilmiyordu ama kısa sürede öğrendi. Önce Elluvandrel’i baştan çıkaracak, ardından elf kulaklarını çalacak ve iyi bir elf olmak istiyorsan bu takma kulakları takman gerek diyerek yine maskeli balolarda kullanılan eşek kulaklarını ona verecekti. Çocuklar da ertesi gün şarap mahzeninin çıkışında eşek kulaklı Elluvandrel ile dalga geçecekti.
Fahişe o gün içinde kendine söylenenleri yaptı. Elluvandrel, sahiden de kızı görür görmez etkilenmiş, bayılacak gibi olmuştu. Elf kızının yırtmacı neredeyse etek altını gösteriyordu. Elluvandrel önce yırtmaca, sonra kızın yüzüne, ardından göğüs dekoltesini aşan meme uçlarına doğru baktı. Sırtını duvara yasladı ve kızı izlemeye devam etti. Kız Elluvandrel’in yanına doğru yürüdü. Çocuk bu gelişi beklemiyordu. Kulağındaki takma kulaklar bile dikilmişti. Kız, Elluvandrel’e övgüler dizdi, konuşmaya çalıştı, ama çocuğun dili tutulmuştu. Tek bir kelime bile çıkmıyordu. Bu hali kendisini korkutmuştu ve derhal mahzenden henüz çıkardığı şarapları bırakıp koşmaya başladı. Durmadan koştu, hiç durmadan. Evleri geçti, nehirleri aştı, koca yollar küçücük kaldı ve nihayetinde dağ yamacında parlak bir kule gördü. Kulenin içine girip ağlamaya başladı. Takma kulaklarını çıkardı, önüne koydu.
“Hiçbir zaman gerçek bir elf olamayacağım” diyerek ağlıyordu. Kulaklarını önüne attı ve ayaklarıyla çiğnedi onları. Parçalanmışlardı. Daha da fazla çiğnedi. İçindeki henüz oluşmamış elfi öldürdü, onun üzerine bastı. Sırtını terk edilmiş kulenin içindeki tahta dolaba dayadı ve ağlamaya devam etti. Nihayet gözyaşları durunca ayağa kalktı ve sırtını dayadığı dolaba dönüp içini açtı. Dolabın her yanı aynalarla kaplıydı. Bir tane Elluvandrel’e tahammül edemeyen bu çocuk şimdi onlarca Elluvandrel görüyordu. Yüzü morarmıştı. Aynalara dokundu. Yalvarmaya başladı.
“İstemiyorum bu yüzü. Ben elf olmak istiyorum! Uzun saçlı, uzun kulaklı bir elf1”
Aynalar cevap verdi:
“Derhal, Merigold’un yaveri!”
Çocuk geriye doğru adım attı ve takılıp kulenin taş zeminine düştü. Geldiği yolu gerisin geri koşmaya başladı. Çok korkmuştu. Çocuğun ikinci kez koştuğunu görenler gülmeye başladılar. Elluvandrel umursamadı, daha da hızlanarak koşmaya devam etti. Soluğu Merigold’un yanında aldı, durumu anlattı. Triss Merigold çocuğu dinledi, aslında dinlemesine bile gerek yoktu, çünkü her şey gün gibi açıktı. Elluvandrel bir elf olmuştu. Çocuğu sakinleştirmek için büyü yaptı, sakinleşmeyince onu bayılttı. Uzun süren bu baygınlık süresince aynaları sayıklayıp durmuştu.
Merigold, Geralt’ı çağırdı. Geralt, içtiği şarapların değiştirdiği çehresiyle birlikte geldi. Önce çocuğa, sonra Merigold’a baktı.
“Kulaklarına ne olmuş bunun?” dedi. Çocuk hala aynalar diye sayıklıyordu,
aynalar. Geralt irkildi:
“Aynalar mı? Ne saçmalıyor bu çocuk?”
Çocuğun sayıklaması bir anda kesildi.Odanın köşesinde dans eden mum ışığı durdu. Geralt bu anı hatırlamıştı. Arkasını döndü ve onu gördü. Bu Gaunter O’Dimm’di.
“Merhaba,” dedi.
“Konuş,” diye cevap verdi Witcher. “Aslında konuşacak pek bir şey yok.
Çocuk, bir elf olmak istedi; ben de bu dileğini yerine getirdim.”
“Ne pahasına?” diye sordu Witcher.
“Canı pahasına. Ona elf kulağı ve vampir kanı verdim. Hem elf hem de vampir olacak. Çok iyi bir karışım değil mi? Kanı yavaş yavaş değişecektir. Öleceğini düşünüyorum, ama olur da ölmezse daha kötü. Hayatına lanetli bir vampir olarak devam edecek. Eh, sen de bir Witcher olduğun için bu canavarı öldürmek zorunda kalacaksın. Sevgili büyücü Triss Merigold’un Novigrad’dan buraya kadar yanında sürükleyip değer verdiği bu ufaklığı nasıl öldürürsün ben de merak ediyorum. Tabii bir çözümü var, hem de Velen’de Hindfold’da, Kraliçe Endrega’nın kalbinde. Kraliçeyi öldür, kalbini çıkart ve sürprizi bul. Görüşürüz Witcher.”
Gaunter, ellerini göğsünde buluşturdu, sonra konuşmaya devam etti:
“Ah, unutmadan! Bunu al ve çocuğa içir, bir süre daha dayanmasını sağlayacaktır.”
O’Dimm kayboldu. Mumun alevi tekrar canlandı ve çocuk aynalar diyerek söylenmeye devam etti.
“Triss,” dedi Geralt. “Velen’e gitmem gerekiyor. Kraliçe Endrega’nın kalbini deşmeliyim.”
Triss Merigold’un içi korkuyla kaplansa da sustu ve belli etmemeye çalıştı. Geralt için şüphelenmemişti, o bir yolunu bulur ve efsanesini devam ettirirdi. Aynaların efendisinin yeni oyuncağı çocuğunsa sonu iç açıcı değildi. Geralt hazırlanırken onu izledi. Sakin geçen yılların sonu epey can sıkan bir düşmanla tekrar kesişmişti…
Devamı gelecek…