En Çok Okunanlar

Benzer Başlıklar

Bir Ev Cininin Hikayesi III

Tıpkı annesi ve babası, dedesi ve ninesi, ayrıca çok daha büyük ataları ve onların hizmet ettiği aileler gibi kimseye güvenilemeyecek bir dönemde yaşıyorlardı. Hemen her devir, o çağda yaşayanlar için dünyanın en kötü devriydi. Her yeni gelen nesil, bir sürü garip davranışlar ve farklı konularda çeşitli düşünceler getirir, her zaman her şeyin en güzel olduğu eski eski günlerin üstüne çitler çekmeye başlardı.

Dört tarafı denizlerle çevrili Britanya Adası’nda büyü toplumu ve o toplumun en değerli ailesinin -tabii ki Jobsy’nin hizmet ettiği aile de­ beş tarafı her zaman düşmanlarla çevriliydi. Akşam yemeği sırasında adı geçen isimlerin tamamının kötü özellikleri anlatılırdı. Jobsy, efendisinin etrafındaki herkesin kötü veya yetersiz insanlar olmasına çok üzülürdü. Keşke efendisinin yanında çalışanlar da ona Jobsy kadar özveriyle aşkla yardım etseler diye düşünürdü. O yüzden sık sık efendisiyle işe de giderdi. Oraları temizler ve çeşitli arşivleme işlerine yardım ederdi.

 

Bir gün efendisinin dışarıdaki işlerini halledip ofisine geri döndüğünde bir adamla konuştuğunu gördü. Efendisine teslim etmesi gereken kağıtları vermek için odasına girdiğinde hayatında ilk kez kendisine hoş bir gülümsemeyle selam verildiğine -buna inanmak ile inanmamak arasında gidip geldiği bir an olmuştu- gazetelerden gördüğü o yüzü tanıdı. Karşısındaki kişi Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun müdürü Albus Dumbledore’du. Şaşkınlık içinde efendisine vermesı gerekenleri verip aceleyle odadan çıkmıştı.

 

Jobsy, efendilerinin konuşmalarından Albus Dumbledore adını büyü dünyası açısından çok büyük bir değer olduğu vurgusuyla pek çok defa duymuştu. Efendilerinin güven duyduğu birine hayranlık duymaması olanaksızdı. Dumbledore bu kadar kötü insan arasında çok nadir iyi anılan insanlardan biriydi. Yıllarca efendilerinin yorumlarının etkisiyle onun iyi yürekli ve zeki bir insan olduğuna dair kanaati sürdü. Bunda kendisine itiraf edemese de hayatında ilk ve o tarihlerde tek olma özelliğini de sürdüren bir sihirbazdan selam almasının da payı vardı. Jobsy bunun önemli bir şey olmadığına, sihirbazların ev cinine selam vermesinin ya da vermemesinin bir önemi olmadığına inanıyor, inanmak istiyordu.

Selam verilmesinden haz duymanın ev cini normlarına aykırı olabileceğini düşünüyor. İçten içe bu olayı hatırladıkça gururlandığını düşünüyor ve tabii yer yer bu duyguyu fark ettikçe kendine çok kızıyordu. Jobsy’nin çok değerli efendilerinin başarılı ve huzurlu olması dışında önem verdiği hiçbir şey yoktu. Bir ev cininin olması gerektiği gibi kendisini bu ulvi amaca adamıştı. Şimdi bir sihirbaz ona selam verdi diye bunu içgüdüsel bir gururla hatırlamak onda bir suçluluk duygusu oluşturuyordu.

Dumbledore gibi pek çok açıdan böyle olumlu anılan birine karşı düşüncesi yıllar sonra tam aksi yönde değişti. Dumbledore, Dobby’yi Hogwarts’ta çalışması için yanına almıştı. Ama sıradan bir ev cinine yaraşırca değil, işinin karşılığında para alıyor ve belli günler ızın yapıyordu. Üstelik de giysiler giyiyordu.

Giysiler… Jobsy için ne kadar korkunçtu onları düşünmek bile. İtaat edilecek bir efendisi olmamak, başıboş kalmak…

Dobby’nin Hogwarts’ta maaşlı personel olarak işe başlamasının duyulması sadece Jobsy’nin ruhunda değil, ev cini toplumunda deprem etkisi yarattı. Dobby’nin varlığı bir tehdit olarak görülürken, Jobsy için Dumbledore da nefret edilen bir karaktere dönüşmüştü.

 

Ev cinlerini efendilerinden kopartıp parayla köleleştirmek isteyen bu adama dur demeliydi!

*

 

Mr. Jobsy, ev cinliğinden iş adamlığına giden başarı öyküsünü ve büyü dünyasına dair bilinmeyenleri, sonraki sayılarımızda da anlatmaya devam edecektir.

Twitter hesabı, “@mrjobsy”i takip edebilirsiniz. Mr. Jobsy, bir hayran kurgusudur (fanfiction): herhangi bir ticari kaygı gütmez. Yalnızca Harry Potter evrenine sevdalıdır.

 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz