Bölüm Bir
“Ölümsüzlüğü mü bulmuşlar? Beyhude uğraş efendim bunlar. Ne demek ölümsüzlüğü bulmak? Ölmeyeceklermiş bundan sonra, iki bin sene boyunca bir köşede uzanıp yaşayacaklarmış. Bir Witcher, canavar öldürmeden nasıl yaşayabilir?”
Doğruydu. Witcherlar, elflerin kanından bir ölümsüzlük hikâyesi duymuşlar ve bu hikâyeyi kendilerine uydurmuşlardı. Kıtanın kimileri tarafından sevilen, kimileri tarafından nefret edilen, ama çoklarının haklarında efsanelerden ziyade pek de bir şey bilmediği witcherlar, ölümsüzlükle birlikte farklı uğraşlar aramaya başlamışlardı. Yıllar bunu doğurmuştu. Artık köylüler yirminci yüzyılda silaha Witcherdan daha çok güveniyordu. Çoğu da unutmuştu onları ve Witcher kelimesinin sadece çocuklara anlatılan hikayelerde yer aldığını düşünüyordu. Canavarları öldürerek yaşayan mutasyon geçirmiş insanların sahiden de yaşamış olması akıllarına pek yatmıyordu.
‘Hadi canım’lık bir fikirdi Witcherlar; ama doğruydu. On üçüncü yüzyılın başında kıtada öyle cirit atar hale gelmişlerdi ki üst üste kıyımlar olsa da nihayetinde ölümsüzlüğü bulduklarında inzivaya çekilmişlerdi. Saçlar yıllar içinde meşhur Witcher Geralt’ınki gibi aklarla dolsa da bütün witcherlar en fazla elli yaşında gösteriyordu.
Dünyanın her köşesine dağılmışlardı. En güneyde Nilfgaard köyünde bir toprak ağası, en kuzeyde yüce dağların ardında bir şifacı, doğuda çöl insanlarının yarı tanrısı, iç kısımlardaysa gündelik işlere koşup witcher olduklarını belli etmemeye çalışır tiptelerdi. Artık hatırlanmıyorlardı, ama işi riske atmamakta fayda vardı. Soykırımı yaşayan Witcherlar, ikinci bir soykırımın böylesi bir yüzyılda ne kadar büyük olacağı konusunda epey şüphelilerdi. Kimisi yirminci yüzyılın tam bir soykırımlar çağı olacağını düşünüyor, kimi de tam aksine insanların, elflerin, cücelerin, gnomeların ve adı anılmamış türlü akıllı canlının artık zihnen geliştiğini ve böylesi bir katletme durumuna asla girmeyeceğini düşünüyor, söylüyordu. Yirminci yüzyılın ilk yarısı gelişmişliği kanıtladı. Düşünen yaratıklar, mutluluk çağı dedikleri bir çağa girdiler ve her yer Toussaint’ın bahçelerine döndü. Cennetten köşeler kapılmıştı. Bunun fırtına öncesi sessizlik olduğunu iki bin küsür yaşında olan elfler çok iyi biliyordu, fakat insanlar, kısacık ömürlerinin baharında böylesi karanlık düşüncelere dalmak istemiyorlardı.
Nihayet Witcher âleminde yirminci yüzyılın ortalarına doğru büyük bir savaş patladığında, Witcherlar bütün akıllı canlı türünün yok olacağını düşünmeye başlamıştı. Onlar tarafsızlardı. Hiçbir orduya, hiçbir kasabaya, krala biat etmemişler, Witcherlara ait bir oluşum kurarak toplanma çağrısı yapmışlardı. Gizli mesajlar, dönemin şapkalı postacıları tarafından gece gündüz demeden taşınıp sahiplerine iletilince bütün Witcherlar Cintra’nın kuzeyinde Terk Edilmiş Kuşlar Köşkü diye anılan ve sadece zenginlerin ziyaret edebildiği konakta toplandılar. Genişçe bir masa kurulmuş, içkinin her türlüsü hazır edilmişti. Masada martı iksiri diye anılan, sadece Witcherların kullandığı alkollü karışım dahi vardı.
Otuz altı Witcher toplandı ve içkiler içildi. Artık nihai konunun konuşulmasının vakti gelmişti. Konseyin geçici başkanı E. konuşmaya başladı:
“Varlığımızı korumamız lazım. Dünya çöküyor. Bir çatı altında birleşmeliyiz.”
Karşı bir cevap geldi:
“Bir çatı altında birleşirsek, insanların ve elflerin, hatta cücelerin dahi açık hedefi oluruz.” Sakallarını büyüyle maviye boyamış witcher, bunları söyleyip sırtını sandalyesine yasladı. E. devam etti.
“İnsanlar ve elfler, hatta cüceler bu çatının varlığından haberdar olmayacak. Çatısız bir ev için kimse savaşa tutuşmaz. Biz ilk çağın witcherları olarak karar aldık ve sizlerin de bunu onaylamasıyla bu oluşumu harekete geçireceğiz. Oluşumumuza da bir isim belirledik. İzninizle bu ismi aramızdaki en genç witcher ZX. Sizlere söyleyecek. Konuşmayı devralabilirsin ZX.”
Witcherlar aralarında bu resmi dille dalga geçmeye başlamışlardı. Hatta kendi çapında kahkahalar atanlar ve bunun bir şaka olduğunu düşünenler oldu. Laflaşmalar kısık sesten yükseğe ve nihayetinde duvarlarda yankıya dönüşünce E. çıkardığı silahı havaya doğrultup sıktı. Gürültüyle arası iyi olan Witcherlar için bu pek bir şey ifade etmedi, ama saniyeler sonra açılan kapıdan içeri giren adam her şeyi değiştirecekti. O, Gaunter O’Dimm’di. Meşhur gülümsemesi suratına yerleşmiş, elleri arkasında yürüyordu. Salon o kadar sessizdi ki ayak sesleri duyuluyordu. Zamanın hâkimi O’dimm, her dönemin en tehlikeli karakterlerinden biriydi. Birçok witcherı yok yere öldürmüş, birçoğunun da aklında yer edinmişti.
“Evet, Witcherlar. Benim neden burada olduğumu sorguluyorsunuz değil mi? Küçük bir iddia sadece. Küçük bir iddia. Witcherları Koruma Derneğine gelecek olursak bu bir şaka değil. Hiç de olmadı. Sizin için de olmamalı. Neden mi bu ismi seçtiler? İşte bu bir şaka. Duyulmayacak, duyulsa dahi inanılmayacak bir isim arıyorlardı ve ortaya bu çıktı. Güven konusunda elbette herkesin şüphesi var, ama birbirinize güvenmezseniz bu savaş çağını atlatacağınızı hiç sanmıyorum. Dünya yok olacak, bunu hissediyorum. Kıtalar bir daha birleşmeyecek, zamanın çarkları kırıldı. Akıllı yaratıklar için zamanın sonuna geliyoruz. Siz akıllı witcherlar, hazır ölümsüzlüğü bulmuşken acaba diyorum içten içe bu konuda da yürekliliğinizi gösterebilecek misiniz? O eski cesaretiniz kaldı mı? Yoksa hepiniz birer ayyaş mı oldunuz? Bir köşede oturup sizin yok oluşunuzu izleyeceğim yahut buna direnişinizi.”
Sustu, döndü ve çıktı O’Dimm. Bütün witcherlar birbirine bakıyordu. O’Dimm’i ve kuruluşun ismini düşünüyorlardı. Witcherları Koruma Derneğini…
-Witcherları Koruma Derneği ikinci bölümüyle Fantas(an)tik’in üçünü sayısında olacak.