“Hay ben böyle işin içine,” diye çıktı binadan. İstiklal Caddesi üzerinde bulunan, alışveriş merkezine dönüştürülmüş tarihi binanın üst katlarındaki saatler süren toplantı bitmiş, Onur’un yeni yazacağı senaryo üzerinde konuşulmuştu. Yapım şirketinin ofisinden kafası iyice karışmış halde çıkan Onur, cebinden sigara paketini çıkarıp yaktı bir tane. “Yunan tragedyasıymış, ulan sikik herif, ağa dizilerinden sonra sanat aşkı depreşti,” diye söylenirken sokakta ilan dağıtan bir çocuğa çarptı. Elindeki ilanda “ISMARLAMA ODA TİYATROSU, istediğiniz dönem ve kurguda kendi yazdığınız tiyatronun oyuncusu olun!” yazıyordu. Cebine sıkıştırıp tramvaya atladı ve evine doğru yola çıktı.
Evde Google ana sayfasına “Yunan tragedyalarının modern yorumları” yazdı ve arama tuşuna bastı. Yaklaşık yirmi altı bin sonuç… Hepsini okumaya niyeti yoktu. Sigarasını almak için elini cebine attı ve el ilanını gördü. Ismarlama oda tiyatrosu, neden olmasın? İlanın üzerindeki telefon numarasını aradı ve Onur’un istediği konu ve kurguda hem de Onur’un da rol alacağı bir gösteri için anlaştılar.
Bir hafta sonra, Onur prodüksiyonun yolladığı antik Yunan dönemi beyaz kıyafeti ve deri çarıklarıyla ısmarlama tiyatro odasına girdi. Oda; bir sarayın yemek odasına benzetilmiş, uzun masanın üzerinde bulunan kuzu çevirme, zeytinyağlı sebze, taze meyveler ve testilerle servis edilen şarapla döneme uygun dekore edilmişti. Onur salonun ortasına kadar yürüyüp, tek dizini yere koyup odada bulunanları selamladı.
- Thebai kralı yüce Laios, kraliçe Oikeste ve genç kral Oidipus, saygıyla selamları sizi. Bu akşam bir ozanı sofranıza davet ettiğiniz için onur duydum.
Oyun başlamıştı artık. Onur sofrada kendine gösterilen yere oturdu ve gümüş görünümlü kadehten bir yudum şarap içti.
- Anlat bakalım Ozan Onur, komşu krallıklarda neler oluyor? Ne haberler getirdin güzel ülkemize?
Laios ve Oidipus’un ortasında oturan kraliçe Oikeste’nin tombul memelerini örtmüş gibi yapan tül elbisesinden gözünü alamadı Onur. Yutkundu, Laios’a döndü;
- Yüce kralım, komşu krallıklarınız kara illete boyun eğdiler. Ölenler mezarlara sığmıyor artık. Veba hastalığına derman arıyor tüm halk.
- Bir kalen ya da bir gemin bile olsa neye yarar içinde kimseler olmadıktan sonra, diyen Oidipus arkasına yaslandı.
Kraliçe lafa girdi ve kiraz dudakları mum ışığında daha belirginleşsin diye uzata uzata;
- Kimin günahından gelmiş bu illet, bakmışlar mı sevgili Ozan?
Onur’a fırsat vermeden Oidipus atıldı
- Geldi çöktü şehrin üzerine bir tanrı Sıtmanın alevini saçtı her yana korkunç bir veba.
- Kimin günahıymış bulundu mu Ozan? Laios kendinden emin bir kral tavrında kraliçesinin elini tuttu.
- Lanetlensin bileğinin hakkıyla kazanmayan, saygısızlıktan ayrılmayan, akılsızca elini dokunmaması gerekene uzatan!
Tüm oyuncular role girmişti, dekor olarak hazırlanan yemeklerin aksine, şarap gerçekti ve salonda bulunan herkes bir ziyafet edasında durmadan şarap içiyorlardı. Yavaş yavaş gevşeyen Onur, arkasına yaslandı. Tam aradığı sahne ve kafasında oturtmaya çalıştığı kurgunun içindeydi.
- Yüce kral Oidipus, babanız ve anneniz, kusura bakmayın, değerli eşinizle beraber olmak nasıl bir duygu? Merak içindeyim.
- Ey ışık seni son kez göreyim
Öyle bir lanetmiş ki bu
Doğmamam gerekirken doğdum,
Evlenmemem gereken insanla evlendim,
Öldürmemem gereken insanı öldürdüm.
Sen söyle Ozan, burada otururken ve sevdiğim kadın kocasının elini tutarken yüreğimin yangınını sana nasıl anlatayım. Kıskandığım adam babamken, onu öldürmenin utancını nasıl sileyim ruhumdan?
Üçüncü testi şarap masaya gelmiş, mum ışığında ortam yumuşamıştı. Laios’un eli Oikeste’nin omzuna, boynuna kaymaya başlamıştı. Oidipus yerinden kalkıp;
- Ey kralım, babam, yüce Laios, siz yol kenarında gördüğünüz ayakları şişmiş bir çocuğun kırbaçlanmasını izlerken de zevk aldınız mı söyleyin bana? Bilmez misiniz ki adaletsiz krala boyun eğilmez? Bilmez misiniz topal bir çocuk gelip sizi oracıkta öldürüverir? Şimdi ne hakla komşudaki hastalığın sebebi o1an günahkarı sorguluyorsunuz?
Laios keyifle şarabını kafasına dikti.
- Evlat, soruları burada sadece S fen x sorar.
Aniden odaya aslan vücudunda yüzü altın renge boyanmış bir kadın girdi. Elinde bir kırbaçla, avına yaklaşan gerçek bir aslan gibi yavaş adımlarla ilerliyordu. Masadaki herkesin kulağına eğilip “bilmeceye hazır mısın?” diye sorup karşılarına geçti.
Efsanevi Sfenx masadakilere tek tek yaklaşıp “Sabahları dört, öğlen iki akşam üç ayaklı yürüyen yaratık kimdir?” diye sordu. Laios kraliçenin memeleri ile meşgul olduğundan bilmeceyi duymazdan geldi. Sfenx kırbacını kralın sırtında şaklattı. Kırbacın varlığı ile oda sessizliğe büründü. Onur yerinde huzursuzca kıpırdandı, “ne işim var burada?” derken eli sigarasını arandı.
Tekrar kırbaç, Oidipus yerinden kalktı, Sfenx’e yaklaştı. Efsanede bilmeceyi bilen tek kişi olmasına rağmen tiyatro kısmında karakter içtiği şarap nedeniyle rolden çıkmaya başlamış, Sfenx ile göz göze duvara yaslanmışlardı.
Oikeste elinde sardığı sigarayı Onur’a uzattı; Laios ile bir tane sigarayı paylaşmış, aynı kadehten içip şuh kahkahalar atmaktaydı. Odanın diğer yanında Sfenx Oidipus’u öpmeye başlamıştı. Onur elinde sigarası ile hafifçe başı dönerken dudaklarında hizmetkarın tenini hissetti. Dumanlar arasında bir kadının kalçalarını kucağında tuttuğunu fark etti, gözlerinin önünde zıplayan memeler vardı. Kafasını çevirdi duvara yaslanmış bir aslan ve bir insan ayakta sevişiyorlardı. Diğer yanda masanın üzerine uzanmış çok güzel kadın, üzerindeki adamın dudaklarına sigara sıkıştırıyordu. Dumanlar her yeri kapladı …
Sabah gözünü açtığında, ayağında deri sandaletler ve eski bir battaniye ile polisin biri onu dürttü. “Azgın tekeler uyanın, komiser sizi tek tek sorguya alacak,” dedi kahkahayla.