İlkel zamanlarda insan ölümün farkına vardığı gün, onu anlamak ve insanın doğumuna bir gaye yüklemek amacıyla mitleri yaratmıştır. Suya dokunarak, ateşin yüceliğini keşfedilmiş; hasta olunmuş, iyileşilmiş; savaşılmış ve mücadele edilmiştir. Belki de bütün bunlardan bir yırtıcının pençesinden bilmediği mistik kuvvetlerin yardımıyla kurtulduğuna inanılmıştır. O, bu anlama sürecinde kendi algısına göre inanç ve eylemler gerçekleştirmiştir. Ondan çocuklarına, çocuklarından torunlarına ve oradan da kabileleşecek olan üç beş kuşak sonraki torunlarına şahıslarına mahsus bir kimlik olarak bu mitolojik veriler tevarüs etmiştir. Aynı zamanda bu verilerle beraber, insanın inançlarını eyleme döktüğü ritüeller de aktarılmıştır.
Bugün bu verilerin izlerini semavi inançların içinde bulurken, ritüelleri de geleneksel bayramlar içinde bulmaktayız. Aslında buna iz bulmak değil, form değiştirerek devamını sürdürmek, demek daha doğru olur. Çünkü mitler, ritüeller bunlar hep Kültürü oluşturan ana kaynaklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Malinovski, kültür bir nesneler, eylemler ve zihniyetler sistemidir.” diyerek, kültürün temel dinamiklerini ortaya koymuştur. Ayrıca kültür, bir hafıza dehlizi olması hasebiyle de günümüz insanının beş bin yıl öncesinde aynı kültür rabıtası içinde bulunan bir atasıyla benzer inanç ve eylemlerde bulunmasını olağan kılmıştır.
Toplumlar, kendi üzerlerinde tesiri olan coğrafyaya karşı, dünyanın her yerinde aynı tepki ve anlamlandırma sürecinde bulunmuşlardır. Bundan dolayı, toplumların kültürel faaliyetlerinde hep müşterek motifler karşımıza çıkmaktadır. Bunda yer yer dominant kültürün başka bir kültürü tesiri altına alması ya da kimera adını verdiğimiz iki toplumunun bir arada yaşama sürecindeki etkileşimler de tesirli olabilmektedir. Bu bağlamda aynı coğrafyada bin yıldan beri yaşayan, iki farklı kutup olsalar dahi birbirleri ile müşterek motifler barındıran Ruslar ile Türklerde bulunan iki geleneksel bayramı karşılaştırmak, müşterek motifleri görmemiz açısından bize bir örnek oluşturabilmektedir.
- Maslenitsa ve Maslenitsa Kutlaması
Öncelikle Maslenitsa kelimesinin kökenine baktığımızda, onun, Rusçadaki maslo (yağ) kökünden türediğini görmekteyiz. Yağ kelime kökünden bu kelime türemiş olsa da bayramın temel sembolü Güneş olarak karşımıza çıkar. Yağ, bolluk ve bereketi temsil ettiğinden dolayı, bu bayrama kendi kökünden bir isim verilir. Aynı zamanda verimlilik Tanrısı Veles ile de bu bayram özdeşleşerek, kışın bitimi; baharın başlangıcı, yani doğanın yeniden canlanışı için kutlanan bir bayram halini alır. Hristiyanlığın kabulünün ardından Hz. İsa’nın yeniden doğuşu ile ilişkilendirilir. Bu meyanda Maslenitsa’yı Hz. İsa ve Hristiyanlıkla irtibatlandıranlar, ‘yağ’ın ‘su’dan sonra vaftiz törenlerinin vazgeçilmez ögesi olduğunu, yeni doğanların ömürlerinin sağlık, bolluk ve mutluluk içinde geçmesi için vücutlarının tamamına yağ sürüldüğünü; hastaların iyileştirilmek için din adamları (piskopos veya rahipler) tarafından ‘kutsanmış yağlar’la yağlandığını; ölenlerin öbür dünyalarının parlak olması için yüzlerine “kutsanmış yağ” sürüldüğünü… Bu sebeple de yağın doğumdan ölüme Hristiyan dünyası için öneminin tartışılamayacağını belirtir.
Genellikle mart ayının ilk haftalarında kutlanmaya başlanan ve özellikle pazartesi günleri kutlanması icap edilen bu bayramda genel olarak şunlar yapılır: Evler, sokaklar, caddeler temizlenir, mezarlıkların bakımı ve onarımı yapılır. Eski eşyalar var ise evlerde, bunlar değiştirilir. Kutlama alanları süslenir, hayvanların boynuna canlığın sembolü olarak kırmızı kurdeleler takılır. Bayram süresince et yenmez. Bayram, blin adı ile Rusça’da var olan kreplerin güneşe benzemesi adına bol miktarda onların yapılmasıyla devam eder.
Bayramda birinci gün Maslenitsa adı verilen bir kukla yapılır ona renkli kıyafetler giydirilir ve onun başı güneşe benzetilmeye çalışılır. İkinci gün kızlar ile erkekler cilveleşir, birbirlerine kur yaparlar. Daha sonra herkes birleşir oturdukları yerin etrafında tavaf eder, güneşe tazimde bulunurlar. Üçüncü gün küslerin barışır, dargınların yeniden bir araya gelir. Dördüncü gün sevincin, neşenin kat kat arttığı bir gündür. Beşinci gün damatların kaynanalarına amiyane tabir ile şirin gözükmeye çalıştığı bir gündür. Altıncı gün gelinlerin görümcelerinin aralarındaki ilişkileri kuvvetlendirdiği bir gündür. Yedinci gün ise küsler ve dargınların yüz yüze gelerek, birbirleri ile özür diledikleri bir gündür. Maslenitsa adı verilen bu bayram kuklanın yakılması ve küllerinin tarlalara savrulması ile sonlanır. Genellikle de bir şaman elinde davulu ile bu ateşin etrafında dolanır.
- Hıdırellez ve Hıdırellez Kutlaması
Hıdrellez isminin kökenine bakacak olursak, bu ad halk arasında Hızır ve İlyas olarak anılır. Hızır, İslam edebiyatında bir peygamber ismi olmakla beraber kelimenin kökü de “el-Hadır” olarak karşımıza çıkar. Bu kelime Arapça ‘da Ahdar yani yeşil dal ya da yeşilliği çok yer olarak bilinir. Aynı zamanda Hıdırellez kelimesi çeşitli eserlerde Hızır-İlyas şeklinde varlığını gösterir. Bütün bunlara ek olarak da Hıdırellez kutlamalarının gerçekleştirildiği Hıdırlık olarak bilinen mekânlara eski zamanlarda Hızır-İlyaslık denildiği de bilinir.
Hıdırellez beş mayıs tarihinde başlayan ve altı Mayıs tarihinde sona eren, değişik mekânlarda ve değişik zamanlarda gerçekleştirilen sabık bir inanç olarak bilinir. Bu bayram Türk şehirlerinin büyük bir kısmında var olmuş ve zamanla nesilden nesile aktarılarak varlığını korur. Hıdırellez de tıpkı diğer bayramlar gibi sofistik bir biçimde karşımıza çıkar. Hıdırellez, dini inançların oluşturduğu her türlü öğeyi, gelenekleri ve görenekleri içinde barındıran bir kutlama olduğu ifade edilir. Hıdırellez takvim esaslı bir mevsimlik bayram olarak bilinir.
Hıdırellez benliğinde birden fazla inanışı barındırır. Bu inanışlardan biri de Hızır ve İlyas’ın bir araya geldiği gün olarak öne sürülür, karada yardıma muhtaç olanlara yardım eden Hz. Hızır ile denizde yardıma muhtaç olanlara yardım eden İlyas’ın her yıl ya bir su kenarında ya da bir gül ağacında beş Mayıs’ı altı Mayıs’a bağlayan gecede buluştuklarına inanıldığı ifade edilir. Bir diğer inanışa göre de Hızır’ın ölümsüzlük suyu bularak ölümsüz bir insan olması olarak karşımıza çıkar. Bu insan aynı zaman da mekân ve zaman hudutları olmayan ve diğer insanlara yardım eden bir insan olarak da bilinir. Hıdırellez hem farklı coğrafyalarda hem de farklı dinlerde farklı şekillerde kutlanır ve Hıdırellez’in içinde barındırdığı inançlarda değişiklik görülebilir. Anadolu coğrafyasında, Hızır İlyas, Ederlezi, Eğrice, Haftama, Kakava, Eğrilce, adları ile anılmanın dışında Hızır-İlyas’ın Gılgamış Destanı’nda Gılgamış’ın ölümsüzlüğü anlatan bir hikâye de yer aldığı, aynı zamanda da Makedonyalı İskender’in hikayelerinde de yaşadığı bilinir. Bütün bunlara ek olarak Türklerin İslamiyet’e geçişinden önceki dönemlerde Hızırla ilgili öylencelerin var olduğu, Musevilikte de Hızır’ın ruh göçü ile beraber İlyas Peygambere dönüştüğü gibi öylencelerin yer aldığı da belirtilir. Hıdırellez bayramının özü insanlık tarihi açısından çok eskilere dayanır. Aynı zamanda bu bayram birçok kültür ve inanış içinde de kendisine bir edinmeyi başaran bir kutlamadır. Eski zamanlarda insanlar mevsimleri dörde değil de ikiye ayırırdı. Bu mevsimler ise yaz ve kış olarak karşımıza çıkar. Hıdırellez ise yazın başlangıcını müjdeleyen gün olarak bilinir. Bazı inançlara göre de baharın gelişini müjdeleyen bir gün olarak da bilindiği öne sürülür. Hıdırellez kutlamaları mekâna göre çeşitlilik gösterir. Beş Mayıs gecesi suya girmek, ateş üzerinden atlamak, kuzu eti yemek, dilekleri bir gülün dibine ya da bir göle bırakmak, kilit açmak gibi pek çok dini ritüeli barındıran Hıdırellez bayramı bu ve buna benzer birçok özelliği ile bir umut günü olarak da kabul edilir, kutlanır. Hıdırellez bayramı içinde su, ateş ve bereket kültlerini barındırır. Buradan hareketle insanların ata ruhlarının kendilerini izlediklerini düşündüklerinden dolayı inanca göre birbirlerine saygı göstermek zorunda oldukları ifade edilir ayrıca su başlarında şenlik yapma, mezarlıkları ve evliyaları ziyaret etme, soğuk suya girme, ateş üzerinden atlama gibi olayları gerçekleştirmeleri de saygı ve hürmet göstermenin bir başka misali olarak karşımıza çıkar.
Hıdırellez’de evler köşe bucak silinir, kılık kıyafetler de temizlenir. Böylelikle Hz. Hızır’ın ziyaret edeceğine inanılır. Kuzu ve oğlak kesilir, çeşit çeşit yemekler yapılır. Buna ek olarak bazı yerlerde Hıdırellez’den önce oruç tutulduğu da belirtilir. Hıdırellez köy meydanı denilen geniş bir alanda yapılır. Bu alanda toplu bir şekilde yemek yenir. Yemekte tatlı önemli bir unsurdur. Erkekler kadınların yaptığı eğlenceye katılmazlar, ayrı yerlerde otururlar. Genci yaşlısı herkes o gün salıncakta sallanır. Bundaki amacın ise günahlardan arınmak olduğu ifade edilir. Hıdrellez gecesinde ya da ondan üç gün önce sokak kapısının üstüne Mushaf konur. İnsanlar ve hayvanlar ise bunun altından geçer. Bunun amacı ise insanlara uğur getirmesi, hayvanların da sağlıklı olması ve bol süt vermesi olarak ifade edilir. Hıdrellez gecesi gün doğmadan evvel ise teneke çalınır.
Bundaki amaç ise köstebekleri bahçelerden uzak tutmak olarak belirtilir. Hıdırellez’den bir gün evvel 40 çeşit ot kaynatılır posa haline getirilirmiş. Buna Hıdırellez kınası denilir. Hıdırellez gecesi gül fidanının dibine dilekler adanır ve dileğe göre bu adaklar şekil çizilerek belirtilir. Hıdrellez gecesi iki adet ekmek mayalanır bekletilir. Birine varlık diğerine yokluk denir. Bu hamur iyi tutarsa o yılın var yılı olduğu kabarmaz ise o yılın yok yılı olduğu anlaşılır. Hıdrellez gecesi ateşin üstünden atlayınca bütün dertlerin kederlerin döküleceği inancı vardır. Bunlara ek olarak ateşin üzerinden atlamanın bütün kötülükleri yok edeceğini inanışı da hâkimdir. Hıdrellez gününde genç kızlar kısmet için nişanlıların arkasından koşarlar onlardan şeker yiyerek onların bastığı yerlere basarlar. Hıdrellez sabahı insanlar dere veya deniz kenarına giderler ve sağlıklı olmak isteğiyle el ve yüz yıkarlar. Aynı zamanda insanlar sağlıklı olmak ve şanssızlıktan kurtulmak için çimenlerde yuvarlanır. Beş Mayıs günü bekar kızların küpeleri, boncukları, kolyeleri alınıp bir çömleğe doldurulur. Ardından çömleğin içine su doldurularak, yeşillik ile ağzı kapatılır. Bütün bu işlemlerden sonra çömlek kırmızı yemeni ile örtülü bekletilir. Gül ağacının dibinde bekletilen çömleğin başına bekar genç kız oturtulur ve genç kızın başının üstünde kilit açılır. Kilit açıldıktan sonra maniler söylenerek kutlama yapılır. Bu işleme de niyet çömleği denilir. Ayrıca Hıdırellez’de yeşil otların ve çimenlerin koparılmaz, çamaşırın yıkanmaz, yıkanırsa dolu yağacağına inanılır. Evi temizlerken süpürge kullanılmaz, kullanılırsa evi karıncaların basacağına inanılır. Ekmek, hamur, un gibi bereketleri ürünler kimseye verilmez. Sağmal hayvanların önünden kötü bir kadın geçerse hayvanın sütünün kesileceğine inanılır. Bu bayram içinde dini unsurların yanında din dışı unsurları da barındırır. Böylelikle, zamanla bu bayram, özüne yeni unsurlar ekleyerek yeni anlamlar yükleyerek varlığını zenginleştirmiş bir şekilde karşımıza çıkar.
SONUÇ
Bayramlar bireylerin ve toplumların hayatında önemli bir yere sahiptir. Aynı zamanda bayramlar insanların ve toplumların yaşayış biçimlerini önemli ölçüde etkilemiştir. Hıdırellez ve Maslenitsa kutlamaları da diğer bayramlar gibi bir toplumun bir milletin birlik ve beraberlik kalkanını oluşturduğu bayramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle de bu bayramlar milli ruhu geliştirmede ve kültür aktarımını nesilden nesile aktarmada önemli bir rol almışlardır. Günümüzde gelenek, görenek ve inanç dışında eğlence figürü olarak da benimsenen bu iki bayram, kutlama şekillerine göre farklılık ve çeşitlilik gösterebilmektedir. Diğer bayramlar gibi Maslenitsa ve Hıdırellez’ de bireylerin bireyselleşerek, toplumda kendilerine bir yer edinmelerini katkı sağlamış bu sayede de bireyler, toplumdaki görevlerini yerine getirmek için çaba sarf etmişlerdir. Maslenitsa ve Hıdırellez’de insanlar, diğer insanlara, hayvanlara ve doğaya saygı göstermişler hatta kendilerini bu saygıdan sorumlu tutmuşlardır. Bu bayramlarda insanlar tabiatla adeta iç içe geçmiştir. Doğa ile iletişim halinde olan insanın bu sayede kendisini daha güvende ve huzurlu hissettiği, psikolojik olarak rahatladığı görülmüş ve hayata dair daha olumlu olduğu karşımıza çıkmıştır.
Toplumlar, tarihin en eski devirlerinden günümüze kendi inançsal eylemleri zemininde bu türden bayramları oluşturmuşlardır. Bu bayramlar, aynı zamanda eski çok tanrılı zamanlarının ilkel ritüelleridir. Toplumların eski devirlerde dört temel elementi (ateş, su, toprak, hava) tanıması ve onların hayatlarını idame ettirme konusunda temel dinamikleri sağlamaları açısından, yeryüzündeki bütün toplumların inançlarında, eylemlerinde hasılı mit ve ritüellerinde bu minvalde müşterek motifler bulunması doğaldır. Maslenitsa ve Hıdırellez’e bu açıdan baktığımızda, yukarıda da dediğimiz gibi olması gayet mukadder olan benzerlikler bulabiliriz. Örneğin: Maslenitsa’da ateşin yakılıp, eski, atık eşyaların bu ateşte yakılması, ateşin arındırıcı gücüne olan inanışın yansıması diyebiliriz. Türklerle ya da başka bir toplumla ilgili bayramlarda da bu olayla karşılaşmaktayız. Öte yandan Maslenitsa ve Hıdırellez’in işlevlerini karşılaştırdığımızda burada esas benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Örneğin: Maslenitsa Tanrı Veles’e ithaf edilirken, Hıdırellez Hz. Hızır ile Hz.İlyas’ın buluşmalarına denk getirilmiştir. Maslenitsa’da Veles başkahramanı vesile olarak yeni bir doğuşun temsili olan baharı da beraberinde getirdiğini ifade edebiliriz. Hz. Hızır ile İlyas’ın da bir araya gelmesi bolluğun, bereketin başlangıcı Bahar’a denk geldiğini görmekteyiz. Maslenitsa, Slav toplumlarında gelinleri, kaynanaları, damatları, görümceleri bir araya getirerek aile olgusunun pekiştirildiği; küslerin, dargınların da barışarak toplumsal bütünlüğü sağlayıcılığı hususunda bir rol üstlendiğini söyleyebiliriz. Aynı şekilde Hıdırellez kutlamalarında da eş dostun bir araya gelerek yemek yemesi, geleneğe uygun şekilde davranması birbirlerine saygı ve hürmet göstermesi açısından toplumsal olarak bir bağlılığın var olduğunu ifade edebiliriz. Her bayram gibi bu iki bayram da inanç açısından, sosyal açıdan, ekonomik açıdan, kültürel açıdan, psikolojik açıdan bireye ve topluma katkı sağlamıştır.
KAYNAKÇA
ALYILMAZ, Semra, “Maslenitsa ve Nevruz Bayramları Arasındaki İlişki,” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Bahar, 2009.
ARSLAN, Ferhat, “İstanbul’da Hıdırellez Geleneğinin Geçmişi, Bugünü ve Yarını: Ahırkapı Örneği”, Folklor/Edebiyat, 2012. ARTUN, Erman, “Türk Halk Kültüründe Hıdırellez”, Uluslararası Nevruz Sempozyumu, Karaganda,
Kazakistan, Karaganda,1999.
CENGİZ, Gülizar. “Geleneksel Hıdırellez Etkinliği.” Journal of Alevism-Bektashism Studies 9, 2014.
ÇOBANOĞLU, Özkul, “Yapısal ve İşlevsel Bakımdan Geleneksel Bayramlar Bağlamında Nevruz ve Hıdrellez”, Türkbilig (l), Ocak 2000.
KAHRAMAN, Nurfeddin, ve ARIKAN, Refik, “Orta Asya’dan Bilecik’e Hıdırellez”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 15(1), 2015.
MALİNOVSKİ, Bronislaw, Bir Kültür Teoremi, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2015.
NİKOALEVNA, Demçenko, “Elementı i Abyektivnı Ruskoy Mifologi v Maslanitse”, 2017.
SEVENGİL, Refik, Ahmet, Hıdırellez, Aylık Ansiklopedi, No:1, İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi, Taha Toros Arşivi, Mayıs, 1944. TEKE, Gülçayır, Selcan, “Değişen Kültürel Mekanlar, Dönüşen Gelenekler: Ankara’da Hıdırellez
Kutlamaları ve Hamamönü Hıdırellez Şenlikleri”, Ankara Araştırmaları Dergisi, 4( I), 2016.