Esenlikler. Öncelikle bizi kırmadığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. Ve ilk sorumla başlamak istiyorum. Timur Davletov kimdir, bize kendinizi tanıtır mısınız?
Tespit edilebilen en az 40 bin yıllık geçmişi olan Şamanizm’in ata yurdu Sibirya’daki Hakas topraklarında Şaman bir toplumda büyüdüm, 1990’da Leningrad Olimpiyat Rezervleri Spor Jimnazyumu’ndan (Serbest Güreş) mezun olduktan sonra memleketimde çobanlık yaptım. 1997’de İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldum. 2006’da Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisansımı tamamladım, Kasım 2018’de ise aynı okulda saha araştırmasını da içeren “Sibirya ile Anadolu Arasında Sosyokültürel Devamlılığın Unsuru Olarak Şamanizm” adlı Doktora (Ph.D.) tezim bilimsel jüri tarafından oybirliğiyle kabul edildi. 1999’dan beri TÜRKSOY’da Sibirya Uzmanı olarak, 2000- 2008 yıllarında Hakas Cumhuriyeti (RF) Kültür Bakanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti Temsilcisi, 2008-2016 yıllarında ise Hakas Cumhuriyeti (RF) Kültür Bakanlığı TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı) Daimi Temsilcisi görevini üstlendim ve 2004’ten itibaren de Uluslararası TÜRKSOY Dergisi Editör Kurulu üyeliği bulunan ve aynı derginin çevirmeni (Türkçe Rusça) olarak çalışıyorum, 2012’de Hakasçadan yaptığı bilimsel çevirilerden ötürü Avrasya Yazarlar Birliği’nin “Türk Lehçeleri Arasına En İyi Bilimsel Eser Çevirisi Ödülü”, 2013’te TÜRKSOY’un 20. Yılı Onur Madalyası, 2015’te büyük Kazak halk ozanı Süyinbay Aronoğlu Onur Madalyası, 2017’de Kazakistan Cumhuriyeti Üstün Kültür Emekçisi Madalyası ve 2018’de TÜRKSOY’un 25. Yılı Onur Madalyası ile ödüllendirildim. Ağustos 2020 itibariyle Türkçe, Rusça ve İngilizce olmak üzere 180 bilimsel ve popüler yazı, 140 civarında Hakasça şiir yazdım, ayrıca Türkiye’de yayınlanmış iki romanlaştırılmış Hakas destanı, Hakasçadan Türkçeye aktardığım üç kahramanlık destanı yayımlandı. Ayrıca Türkçe yayınlanan bir Hakas destanıyla Rusça ve İngilizce iki ayrı bildiri kitabının editörlüğünü yaptım. Halen dördüncü Hakas kadın yiğitlik destanının Türkçeye aktarımı üzerinde çalışmalarımı, eşim Türkolog Nükhet Okutan Davletov ile birlikte sürdürmekteyim. Şimdiye dek 40’ı aşkın üniversite ve STK’da Şamanizm üzerine çeşitli konferanslar verdim, 2018’de Asi Kitap’tan çıkan Şaman Masalları – Üç Alem Gezgini adlı kitabımı yayıma hazırlayan eşim Dr. Nükhet Okutan Davletov ile birlikte birçok yükseköğretim kurumunda “Şamanizm ve Hakas Ölüm Maskeleri: 2000 Yıl Önceki Türkler” konferans ve sergi dizisini gerçekleştirdik. Temmuz 2020’de 4. baskısı neşredilen ve böylece okurların desteğiyle üç yıl olmadan dört kez yayımlanan Şaman – Doğa’nın Şifası Uyanınca adlı eserim ise Şamanizm üzerine kaleme aldığım ilk kitabımdır. 01 Ağustos 2019’da merkezi İstanbul’da yerleşik Avrasya Sosyologlar Derneği bünyesinde Uluslararası Şamanizm Araştırmaları Merkezi’nin (ICSS) kurucu müdürü olarak atandım.
Müdürü olduğunuz Uluslararası Şamanizm Araştırmaları Merkezi ne zaman kurulmuştur, vizyonu nedir, ne gibi faaliyetler yürütmektedir?
Ağustos 2019’da açılan bu kuruluş, Türk dünyasında ve Avrasya’da etki ve araştırma alam bazında ilk olma özelliği taşıyor. Ben önceden Rusya’yı da dahil ediyordum çünkü Rusya’da da Şamanizm’i araştıran bir merkez yoktu. Ama daha soma öğrendim ki 2006 yılında Rusya Bilimler Akademisi bünyesinde Şamanizm Araştırmaları Laboratuvarı kurulmuş fakat somaki süreçte adı değişmiş. Merkezi İstanbul’da bulunan ve Avrasya Sosyologlar Derneği ‘nin bünyesinde kurulmuş olan Uluslararası Şamanizm Araştırmaları Merkezi, hala faaliyet göstermesi anlamında Avrasya bozkırlarında, Türkiye ve Rusya da dahil olmak üzere bu geniş coğrafyada bir ilktir. Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu da Şamanizm’in Hungaroloji için hayati değer taşıdığını dile getiren Dr. Vilmos Dioszegi’ye hak vermiş ve aslında bu durumun Türkoloji için daha da önemli olduğunu ifade etmiştir. Hal böyleyken Türkiye’ de bir Şamanizm Araştırmaları Merkezinin bulunmamasından da şikayet etmiştir. Bu sebeple Türkiye’de Şamanizm’i araştıran bu merkezlerin ilkini kurmaktan gurur duyuyoruz. Doğu Avrupa’da da Uluslararası Şamanizm Akademik Araştırmaları Cemiyeti kurulmuştur. Uzun yıllar boyunca başkanlığım Macaristan asıllı Şamanizm araştırmacılarından Prof. Dr. Mihaly Hoppal yürütmüştür. Çok ilginçtir ki Mihaly Hoppal’dan sonra başkanlığı Yunanistan devralmıştır. Yunanistan’ın bütçesi bize göre çok büyük, olanakları daha geniştir. Ama bu demek olmuyor ki “bütçesi bulunmayan Uluslararası Şamanizm Araştırmaları Merkezi hiçbir şey yapmıyor.” Tam tersi, böyle zor şartlarda bile etkinlikler yapılıyor, hatta bünyemizde Amerika’dan Japonya’ya kadar uzanan, 15 ülke ve 8 bölgeyi temsilen tanınmış 55 tanınmış bilimcinin yer aldığı Uluslararası Bilim Kurulu adıyla bir organ oluşturduk. Salgın dolayısıyla sanal ortam üzerinden toplantılar yürütüyoruz. Sosyal medya üzerinden söyleşilere katılıyoruz. Umuyoruz ki gelecek dönemde daha fazla faaliyet gerçekleştireceğiz. Çünkü biz inanıyoruz ki Şamanizm Türk kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Her ne kadar birçok araştırmacı Şamanizm’i Türk kültürünün dışında görse dahi nihayetinde günümüzde Sibirya’nın yerlisi olan Türk halklarının geleneksel dini Şamanizm’dir. -izm, modern çağa ait bir ek olsa da “Şaman” kavramı kesinlikle Türklerin, Moğolların, Tunguz Mançuların, Koreli ve Japonların mensup olduğu Altay kökenlidir. Bunu görmezlikten gelmek mümkün değil. Biz görmezden geldikçe dünya araştırıyor, hatta sahaya gidip yerinde çalışıyor, araştırmalar yürütüyor. Daha önceleri akademi dünyasında “Şaman Türkçe değil ve Şamanizm diye bir şey yok” şeklinde bir tavır vardı ama diğer bir açıdan baktığımızda bu görüş son zamanlarda çok ciddi bir şekilde değişmeye başladı. Dolayısıyla bu alanda araştırmalar giderek artıyor, konu daha fazla ilgi çekmeye başlıyor. Bunun için YÖK’ün Ulusal Tez Merkezi’ne bakmak yeterlidir ve böylelikle Şamanizm ile ilgili yüksek lisans ve doktora tezlerinde göze çarpacak nicel bir artış olduğu görülecektir. Bu gelişmeler olurken böyle bir merkezin olmaması da kabul edilecek bir şey değildir. Bununla birlikte Şamanizm veya Kamlığın sadece özellikle tanınmış dinler tarihçisi Prof. Dr. Mircea Eliade’nin önem verdiği trans veya vecit gibi bazı uygulamalarla sınırlı olmadığım belirtebiliriz. Evet, Şaman figürü çok önemlidir. Fakat Şamanizm, bu figürün çok daha ötesinde engin, derin ve aynı zamanda kadim bir inanç sistemidir. Şamanizm fenomenine (görüngü) bu şekilde bakmak gerekmektedir.
Şamanizm nedir, üzerine ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
Bu soru hem konunun meraklısı olanlardan hem de akademisyenlerden sıklıkla geliyor. Dünyada Şamanizm bir pratik olarak algılanırken biz onu geleneksel bir inanç sistemi/ din olarak kabul ediyor ve eski Türkler döneminden günümüze kadar getiriyoruz. Kökleri çok eskiye dayanan bir inanç sistemi. Nitekim Neolitik hatta Paleolitik döneme kadar giden kökleri var. Söz gelimi Sovyet arkeologlarından Prof. Dr. Okladnikov, ki kendisi Sibirya’nın Paleolitik Çağ’ı konusunda gelmiş geçmiş en önemli uzmanlardandır. Hem petroglifler özelinde hem de genel arkeoloji konusunda dünya çapında otoritesi ve saygınlığı kabul edilen bir bilimcidir. İşte Okladnikov’a göre Şamanizm’in kökleri Paleolitik Çağ’dan günümüze kadar gelmektedir. Ben buna şunu da ekleyebilirim, Şamanizm’in bu tanımlamaya göre en az kırk bin yıllık bir geçmişi vardır. Ancak Şamanizm’i çok daha eski tarihlere götüren araştırmacılar da vardır. Örneğin, Amerikalı antropolog ve uygulama yapan bir şaman olan Prof. Dr. Michael Harner’a göre Şamanizm’in yirmi-otuz bin yıllık bir geçmişe sahip olduğundan bahsetmek mümkündür. Ancak bu tarih, tüm hominidleri ve hatta homo habilisi de kabul ettiğimizde 2.3 milyon yıla kadar geri bulunuşu en az 700 bin ile 1.7 milyon yıl öncesine tarihlendirilmektedir. Şamanizm’de de geleneksel ayinler esasen ateş etrafında gerçekleştirilir. Bu durum, Şamanlığın kökleri ve temel felsefesi hakkında bir fikir sahibi olmanızı sağlayabilir. Fakat şunu da belirtelim ki bu durum günümüzde bütün ayinlerin ateş etrafında gerçekleştirildiği anlamına gelmemektedir, çünkü Şamanizm evrime açık bir dindir. Evrim kavramı henüz yokken Şamanizm evrimciydi. Bunu Şamanizm’in en büyük kaynağı olan Şaman mitolojisinden anlayabiliyoruz. Şamanizm’in evrimi reddetmediği, aksine evrime açık olduğu, evrimi önceleyen bir duruşa sahip olduğunu ifade edebiliriz. Nitekim Şamanizm ateşin etrafında icra edildiğine göre ve ateş, diğer inanç sistemlerinden farklılık göstererek bir ‘cezalandırma aygıtı’ veya ‘nesne’ olarak değil ‘özne’ olarak algılandığı fark edilmelidir. Ateş Şamanizm’de kimlik sahibidir, “Od Ana/İne” olarak adlandırılır. Tanrısal bir varlıktır, kendisine kurbanlar verilir, adaklar adanır. Diğer inançlardan etkilenmemiştir, diğer inançları etkilemiştir. Zerdüştlük ve Budizm’de ateşe verilen önem benzeşse de Şamanizm bunlardan çok daha önce yaşanmaktaydı ve bu sebeple “proto din” olarak nitelenmektedir.
Şamanizm’in günümüzdeki yansımaları nelerdir, Şaman kültürü yaşamakta mıdır?
Çok fazla yansımalar görüyoruz. Bu konuda Hacettepe Üniversitesi’nde doktora çalışması hazırlamıştım. Bu çalışmalara lisansüstü eğitimlerim sırasında Prof. Dr. M. Cihat Özönder başkanlığında başlamıştık ve daha sonra Prof. Dr. Nevin Güngör Ergan ile beraber devam ettik. Temmuz 2018’de de tezimizin savunmasını yaptık. Bu tez Sibirya ve Anadolu arasında kültürel ortaklığın bir unsuru olarak Şamanizm’i ele almaktadır. Nitekim izlerini hem Sibirya’da hem Anadolu’da görebiliyoruz. Örnek olarak çaput bağlama ritüelini verebiliriz. Her ne kadar isim konmasa da, bilinmese de, hatta değişebilse de insanlar yüzyıllardır bu uygulamayı Anadolu’da yaşatıyorlar. Tabii Şamanizm sadece bu şekilde kültür olarak değil, din olarak da yaşıyor. Başka dinlere geçen Türkler tarafından bir kültür olarak devam ettirilse de Sibirya’da hala inançsal kimlik olarak varlığını sürdürüyor. Türkoloji’de hakim olan ana görüşün aksine Şamanizm diye bir şey var ve Şaman Türk kültürünün içinde yer alıyor. Bu noktada itirazlar gelebilir ama Umay’a değineceğim. Umay’ı sadece kültürel bir öge olarak değil inançsal varlık olarak da yaşatanlar günümüzde yalnızca Sibirya yerlisi olan Şaman Türklerdir. Eski Türk döneminde devletin en üst mertebesinde olan kişi, yani kağan kendi annesini Umay’a benzetiyorsa belli ki benzetilen bu figür sıradan bir kadın kahraman veya bir melek değildir. Nitekim
- yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, Müslüman olmayan Türklerden kafir Türkler olarak bahsederken, onların yüce gördükleri bir ağaca veya dağa “tengri” diyerek yükündüklerini, yani secde ettiklerini anlatmaktadır. Dolayısıyla gerçekleştirilen bu eylemi son derece modern bir kavram olan saygı kelimesi ile karşılamak pek uygun görünmüyor. Çünkü saygı göreli bir kavramdır ama inanmak ve secde etmek çok daha somut bir kavramdır. Ayrıca yine Kaşgarlı diyor ki: “Kim ki Umay’a taparsa çocuğu olur.” Bir meleğin ya da bir kadın kahramanın da çocuk doğurtamayacağını tahmin edebilirsiniz. Dolayısıyla belli ki burada Umay ile kastedilen, tanrısal bir varlıktır. Belirttiğimiz gibi bugün Umay’ı inançsal varlık statüsünde yaşatanlar Şaman Türklerdir. Tabii Müslüman Türklerde de yaşatılıyor ancak kültürel bir motif olarak. Son olarak Prof. Dr. Abdülkadir İnan’ın dediği gibi “Eski Türkler şüphesiz Şamanistti.”
Orta Asya’da Müslüman Şamanlara rastlıyoruz: Baksı/Bahşiler. Burdan yola çıkarak din içinde din olamayacağına göre “Şamanizm bir din değildir” diyebilir miyiz?
Evet, Orta Asya’da Müslüman Şamanlar var ve bu sadece Orta Asya’da değil, Uralların batısında yaşayan Başkurt Türklerinde, Tatar Türklerinde de var. Mesela Kazan Tatarlarının dilinde günümüzde de devam eden “Kam” kavramı var. En son Şeyh Süleyman Efendi’nin 1902’de Budapeşte’de yayınlanan Osmanlıca-Çağatayca sözlüğünde hem Kam hem Kamlamak sözcükleri var. Görüyoruz ki Şaman anlamında Kam, yirminci yüzyılın başında bile Müslüman Türk coğrafyasında yaşayan bir kavramdır. Hem de ilginçtir ki bu eserde Şaman kelimesinin tanımlaması yapılırken “filozof” denmektedir. Orta Asya’da Kırgızlar “Bakşı/Bahşı”, Kazaklar “Baksı” kavramlarım kullanıyorlar. Anadolu’da Bayburt’u akla getiriyor bu kavram. Uzun yıllar Avrupa’da kalmış gönüllü bir vatandaşımız memleketine dönünce burada bir müze açıyor ve adını da Baksı Müzesi koyuyor. Bu müze, Avrupa’nın en iyi müzelerinden biri olarak da kabul ediliyor. Anadolu’da Şamanizm ile ilgili yaşatılan kavramlardan bir diğeri de “Bögü” yani büyüdür. Bilge Kağan’ın da asıl adının Bögü Han olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Şaman Kavramı eski Türk yazıtlarında geçmese bile Bögü var. Günümüzde Moğollar da Şamanlara aynı kökten gelen bir kelime olan Böö diyorlar. Türkoloji’de hakim görüşe göre bu izlerin başka dinlerin başat olduğu topraklarda var olması, Şamanizm’in bir din olmadığını gösteriyormuş. Hangi teoriye dayanarak bunu söylüyorlar bilmiyorum ama dinlerin karşılıklı iç içe geçmişlikleri tarih içerisinde olağan bir durumdur.
Örneğin tespih geleneği de Budizm kökenlidir ama bu Budizm’in bir din olmadığını, yalnızca bir felsefe olduğunu göstermez. Nasıl ki günümüzde Hıristiyan inancının egemen olduğu Endülüs’te İslam’ın izlerinin olması ve yaşaması İslam’ı din olmaktan çıkarmıyorsa, başka bir coğrafyada da Şamanlığın izleri görüldü diye Şamanlık bir din değildir denilemez. Bizim metodolojimiz ise bilimsel etik gereği bir inanç sisteminin din olup olmadığını tespit etmek için o inanç sistemine mensup kişilere sormaktır. Yani Museviliğin din olup olmadığını tespit edebilmek için esas olarak Budistlere sorulmaz, ama bu Musevi cemaate sorulur. Aynı yaklaşım başka dinler için de geçerlidir. Bu nedenle Şamanizm’in bir din olup olmadığını araştırmak isteyenler öncelikle, örneğin başka dine mensup olanlara ya da ateistlere başvurmak yerine Şamanizm’in geleneksel olarak yaşatıldığı coğrafyalarda yaşayan ve bu dine mensup olan kişilere yönelmelidir.
Şamanizm’de semavi dinlerdeki gibi bir ‘davet, tebliğ’ söz konusu olmamasına rağmen bu gelenek nasıl kaybolmuyor?
Güzel bir soru. Şamanizm’de tebliğ, hak yoluna davet yok. Hatta başka inanç sistemlerinin yapamadığını yapıyor ve mümkünse gelmeyin diyebiliyor. Peki, niye kaybolmuyor, ben de bunu çok düşündüm. Belki de çok kadim bir inanç olduğu için. Yani arkanızda kırk bin yıllık bir geçmiş varsa bu sizi çok farklı kılabilir. Amaç nicel bir artış sağlamak olmayabilir ya da kendini tek doğru, tek kurtuluş yolu olarak görmediği için de Şamanlık (Kamlık) misyonerlik yapmıyor diyebiliriz. Şamanizm, dinler öncesi bir form ve insanlık tarihinde gelmiş geçmiş bütün inanç sistemlerinin atası olarak kabul edilmesine rağmen hor görülen bir din olmasıyla beraber yine de kimseyi dine davet etmiyor. Tüm inançları hatta inançsızlıkları gerçekliğin birer rengi, ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. Kadın erkek ayrımcılığı da gütmüyor. Kadın da erkek de toplu ibadetlere önderlik yapabiliyor. Hatta pozitif ayrımcılık olarak nitelendirebileceğimiz bir husus var. O da şu: İlk Şaman kadındır. Sizin dininize mensup ilk insanın cinsiyeti nedir diye sorulduğunda rahatlıkla kadın diyebiliyorsunuz. Bu aslında günümüzdeki toplumsal cinsiyet araştırmalarında, feminizm incelemelerinde devrimci nitelikte bir tespittir ve Türk kültürünü değerden düşürmek şöyle dursun, Şamanizm’in insanlığa anlatacakları özgün kültürünün olduğu anlamına gelmektedir.
Son olarak belki de konumuzun en fantastik görünen ve yeni neslin ilgisini çeken kısmıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Şamanist inançlar fantastik edebiyatı nasıl etkilemiştir?
Günümüzde bunun birçok örneğiyle karşılaşıyoruz. Kurgu edebiyatı da etkiliyor. Böyle bir şeyin olması çok sevindiricidir. Ben de Hakas Türklerine ait Şaman mitolojisinden birkaç kahramanlık destanı Türkiye Türkçesi’ne aktarmıştım. Bunun sonucunda gördüm ki Türk gençleri bunlardan esinlenerek çeşitli yaratılar ortaya koyuyorlar. Bu aslında binlerce yıllık destanların günümüzde milattan önce 3 bin yılında yeniden gündeme geldiği, ikinci bir soluk kazandığının bir göstergesidir. İşte fantastik edebiyat da bu bağlamda değerlendirilebilir. Örneğin Bartu Bölükbaşı adında bir arkadaşımız var. Kendisinin bu yıl çıkan bir çizgi romanı var: “Gesar-;:Yokbol Başlıyor.” Kitapta eski Türk mitolojisinden, Şamanizm’den esinlenilerek birçok karakter yaratılmış. Ben arkadaşımızı burada kutlamak istiyorum. Fantastik edebiyat bundan sonra da Şamanizm’de daha fazla esin kaynağı bulacaktır. Öte yandan kimileri “Eski Türklerle günümüzdeki Şaman Türklerin arasında hiçbir organik bağlantı, hiçbir inançsal alaka, hiçbir manevi bağ yoktur” diyerek görmezlikten gelmek için sonuna kadar mücadele ederken, dünya sinema sektörü ise var gücüyle Şamanizm’e doğru koşuyor ve eserlerinde önemli bir ilham kaynağı olarak bu kadim inançsal kültürü kullanıyor.
Hocam vakit ayırıp bizi aydınlattığınız ve merakımızı giderdiğiniz için teşekkür ederiz. Esen kalınız.
Çok teşekkür ederim böyle güzel bir söyleşi imkânı sağladığınız için. Herkese esenlikler, mutluluklar diliyorum. Sağlıcakla kalınız.