En Çok Okunanlar

Benzer Başlıklar

Taş Yürek

Ona amansız bir biçimde âşıktım. Kafasından fışkıran yılanlar umurumda  bile değildi. Biliyordum, bir zamanlar ne güzel olduğunu, ressamların çizmeye doyamadığı berrak tenini, gözlerinin kavuştuğu her bir zerreyi nasıl mutlu ettiğini biliyordum. Ancak şimdi o vahşi tadı uğradığı haksız lanetin mağdurluğuyla birleşmiş, daha egzotik, daha karşı konulamaz yeni bir aşkı yüreğimde ateşlemişti. Ah Medusa, özlemimi gidermeye, gözlerine bakmadan seni sevmeye geleceğim. Bu kesin, yola çıkmalı ve sana bir an önce kavuşmalıyım. Yine de endişeleniyorum, haksızlığa uğrayan insanların yargı gücü zayıfladığından, beni de öyle taşa çevirmenden, kandırmaya alışmış olmandan çok endişeleniyorum. Ancak tüm bunlar birer bahaneden öteye geçemiyordu. Medusa’ ya kavuşmak, kollarımda acıdan sertleşmiş tenini hissetmek zorundaydım.

Her şey hazırdı, kendimi korumak için özel bir başlık yaptırmıştım. Nihayet ikimizin de vücudu birbirine alıştığı zaman, bana bakmadan sevmeyi öğrendiği o mükemmel zaman, başlığı çıkartıp atacak ve her bir kıvrımını ezberleyecektim. Tam olarak şu klişe sözün gerçek olması gerekti, aşkın gözü kördür. Bunu ona çok sonraları söylemeyi planlıyordum.  Benim  için  o  lanetli gözlerinden vazgeçip kör olabilecek miydi? Eğer isterse, kendi yapacak gücü yoksa şayet, gözlerini yüzünden ben çıkartabilirdim. Evet, bunu onun için yapardım. Ne kadar kan çıkarsa çıksın hiçbir korunma olmadan ona doyasıya bakmak istiyordum, laneti ondan alacaktım. Ancak yüreğimde büyüttüğüm bu gizli plan için zaman gerekti, önce ona kavuşmanın tadını çıkartacaktım.

Atımı hazırlattım. Taşa dönüşünce güzel görüneceğini düşündüğüm iskeleti arkama bağladım. Bu bir merhaba hediyesi olacaktı. Kemikleri özenle birbirine tutturmuştum, gösterişli bir biblo olacağına şüphe yoktu. İşte her şey hazırdı. Hiç beklemeden yola koyuldum. Aşılacak tepeleri aştım, derelerin etrafından dolaştım, volkanları kızdırmadan dörtnala gittim. Acıkmıyor, susamıyor ve uyumuyordum. Nihayet yüzüm tazeliğini kaybetti, saçlarım dökülmeye başlayıp varana değin tek bir tel kalmadı. Tam bir hafta sürmüştü, değerdi. Medusa’nın görkemli sarayı tam karşımda, içinde türlü hallerde gezinmemi bekliyordu. İçeri girmeden düşündüm, en tepedeki balkonda sabah keyifleri yapacaktık, merdivenlerin en uzununda gün boyu sevişip duracak, aşağı katta gelen misafirlerimizi korkutup kaçıracaktık.

Güzel Medusa, işte geldim. Saraydan telaşın sesi yükseliyordu. Atımı ağaca bağlayıp içeri koşarcasına girdim. Bir katliamın son sesiydi bu. Geç mi kalmıştım? Uzun merdivenler kısaldı, kapılar kendiliğinden açıldı, saray beni Medusa’nın odasına fırlattı.

Kafasından ayrılmış bedeni yerde yatıyordu. Ah o nefret ettiğim minik yılanlar, şimdi her bir zehir dolu tıslama için canımı vermeye hazırdım, neredelerdi? Sana tam kavuşacakken kollarımdan kim aldı seni? Yine hangi Tanrı’yı kızdırdın? Odanın içinde ölüm makinası olan yılan başını aramaya başladım. Yoktu, alıp gitmiş olmalılar. Belki birileri onu silah olarak kullanacak, yenilgiye uğradığı bir savaştan Medusa sayesinde galip çıkacaktı. Ağıt sesleri gelmeye başladı, gittikçe yaklaşıyordu. Kavrayamadığım bir hızda, odaya Medusa’nın kız kardeşleri girdi. Vakit kaybetmeden, kızların gözünün yaşı dinmeden, kimin yaptığını sordum. Athena dediler, lanetin de sahibi olan Athena.

Onun adını duyunca içimi büyük bir öfke kapladı, intikam alamayacağımı biliyordum. Her şey Athena’da başlayıp yine onda biterdi. Bir tanrı olsaydım bile onunla baş edemezdim. Athena beni önce öldürür sonra yüreğimi demir mızraklara geçirip a içinde atmasını sağlardı. O halde yapılacak pek bir şey kalmamıştı. İşte böyle geçecek kalan günlerim, sevgilimden aldığım mağrurluğa iyi bakacaktım.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz